Search
Close this search box.

Yeni Anayasa Girişimi ve Tartışmaları- Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Anayasaları devrimler yapar, kural ve ilkelerini saptar, korunmasını halka, kurumlara bırakır.

AKP iktidarı, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde CHP’nin Ankara, İstanbul, İzmir’in yanı sıra Bursa, Balıkesir, Denizli, Manisa,  Adıyaman, Kırıkkale, Kilis, Afyonkarahisar, Uşak, Giresun, Zonguldak, Kütahya, Bartın, Kastamonu, Amasya’yı; YRP’nin Urfa, Yozgat’ı; DEM’in Diyarbakır, Mardin, Van yanında Ağrı, Batman, Hakkâri, Iğdır, Muş, Siirt, Şırnak, Tunceli’yi kazanması karşısında şaşkına döndü, büyük oy kaybı yaşayarak ikinci parti konumuna düştü,

CHP’nin “yeni seçilmiş milletvekillerinin emeklilik haklarına zarar gelmesin” düşüncesiyle,  “erken seçim istemiyoruz” demesi karşısında rahatladı, iktidarda olmanın gücüyle karşı atağa geçti, partisini ve seçmenini toparlamaya başladı.

“Domuz bağı, mezar evler” şaibelisi Hüda Park’ın anayasanın 4 maddesi kalksın diyerek; İstanbul İmam Hatip Lisesi, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu, Fazilet, Saadet,  Halkın Sesi (HAS) partilerinde siyasete yapan, AKP ve liderine demediğini bırakmayan, 2012 yılında AKP’ye katılarak kraldan fazla kralcı olan Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un, anayasanın 3 maddesindeki “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” savaş açarak başlattığı, “devletin ülkesi olmaz, devletin milleti olmaz” sözleriyle derinleştirdiği, AKP şarlatanlarının büyüttüğü, yeni Anayasa tartışması gündeme oturdu.

DEM, Devlet Bahçeli’nin yöneticilerinin elini sıkmasıyla, “terörü bitirin, silahları bırakın, Türkiye Partisi olun” demesiyle ortam hareketlendi, yeni bir açılım girişimi olarak düşünerek tartışmalara balıklama daldı. Solcu ve halkçı seçmende ise  “DEM yine AKP tezgâhına mı geliyor” kuşkusu yeniden canlandı.

Bu ülkede emeksiz kazanmayı düşleyen, seven çevrelerden ve kişilerden geçilmiyor. Bunların kitabında her şey çok kolay oluyor, sermayeleri de şuuraltılarına işlemiş laik Türkiye Cumhuriyet karşıtlığı, sol ve Kemalizm düşmanlığı, insan hakları ve demokrasi şarlatanlığıdır.

Kaç defa yazdım, Anayasaları devrimler yapar, kural ve ilkelerini saptar, korunmasını halka, kurumlara bırakır. Nitekim Sovyet Anayasasını Sovyet Devrimi, Çin Anayasasını Çin Devrimi, Türk Anayasasını Türk Devrimi yapmış, kural ve ilkelerini saptamış, korunmasını da halka, devrim yasalarına, yasama, yürütme ve yargı organlarına bırakmıştır. Bu kural ve ilkeleri karşı devrim olmadıkça hiçbir güç değiştiremez, kaldıramaz.

Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyetinden kim ne istiyor bir bakalım:

  • Emperyalizm (ABD, AB),  Türk Ulusunun ırk ve inanç temelinde parçalanması, azınlıklara toprak verilerek federatif bir yapı kurulması, içten ve dıştan kuşatarak ülkede ve çevrede emperyalist sömürüye engel olacak güçten yoksun bırakılması;
  • CHP, parlamenter sisteme geçilmesi, Anayasa ve yasalara uyulması, üniter, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin yaşatılması, bilime dayalı eğitim ve öğretim yapılması, sağlığın halk yararına yapılması, tarımın, sanayinin geliştirilmesi, işçinin, köylünün, emeklinin, yaşlının, işsizin ekonomik ve sosyal durumunun düzeltilmesi, ekonomik ve siyasi bağımsızlığın korunması;
  • AKP,  Anayasa ve yasa ihlalinin, hırsızlığın, yolsuzluğun, yağmanın soruşturulmaması, iktidardan hesap sorulmaması, laiklik ve bilim karşıtı eğitim ve öğretim ile devlet düzeninin, sağlık ve toplum yaşamının tek kişi yönetiminde sürdürülmesi, cumhurbaşkanın yeniden aday olması ve halk tarafından seçilmesi;
  • DEM, Türkiye Cumhuriyetinin Türkler ve Kürtler tarafından kurulduğunun Anayasaya yazılması, Kürtçenin Türkçe yanında resmi ve eğitim dil olması, tarikat, cemaat, mezhep ve etnisiteyi öne çıkaran eşit yurttaşlık hakkının tanınması, ülkenin 22 özerk bölgeye ayrılması, Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması ve şiddete bulaşanları da kapsayacak af çıkarılması;
  • MHP, tek adam diktatörlüğünün sürmesi, Abdullah Öcalan’ın PKK’yi dağıtığını, silahları bıraktığını, terörü durdurduğunu ilan etmesi;
  • Zafer Partisi, Anayasa’nın ilk 4.maddesine sahip çıkılması, sığınmacıların gelmesinin önlenmesi, gelenlerin gönderilmesi;
  • İyi Parti, başkanından darbe yedi toparlanmaya çalışıyor, ne dediği de belli olmuyor, yalpalıyor.
  • Hüdapar ve YRP gibi dinci partiler, “Türkiye’nin dini İslam” ibaresinin Anayasaya yazılmasını, “Atatürk milliyetçiliği ve laiklik ilkesinin Anayasa’dan ve toplumsal yaşamdan çıkarılması”, “ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ibaresinin esnetilmesi, İslami temelli eyaletler oluşturulması,  tarikatların, cemaatlerin önünün açılması, siyasi, ekonomik ve sosyal faaliyette bulunmanın önlenmemesi;
  • TKP, HKP, Sol gibi sosyalist parti ve hareketler, emekten yana bir düzen kurulması, ekonomik, demokratik, laik, bilimi önceleyen sosyal bir hukuk devleti olunması ve yönetilmesi;

Olarak özetleyebiliriz.

Bu kadar farklı düşünce ve isteklerin olduğu bir ortamda her kesimi mutlu edecek bir anayasa değişikliği veya yeni bir Anayasa yapılması mümkün müdür? Öncelikle söylediğim gibi anayasaları devrimciler ya da karşı devrimciler yapar, anayasanın sivili askeri olmaz. Önemli olan Anayasanın hangi temel iradenin ürünü olduğudur. Belirttiğim gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Türk Devriminin iradesidir. Yönetimde askerde olsa sivilde olsa, anayasaları iradenin belirlediği siviller yazar.

Devrimcilerin yaptığı anayasa ilerici, karşı devrimcilerin yaptığı anayasa gericidir. Sivil anayasa yapalım sözü, sözde olur özde olmaz.  Nitekim Devrimci Cumhuriyetin 1924 Anayasası ve gelişmiş 1961 Anayasasının devrimci özü, her türlü ihanete karşın, varlığını ve etkinliğini sürdürüyor. 1982 Karşı Devrim Anayasası, onca düzeltmeye karşın tel tel dökülüyor, Türk devrimine dayanan maddeleri özde varlığını sürdürüyor.

Bu çerçevede CHP, 1950 seçimlerinden bu yana uzun süreli iktidar olamamanın şokuyla, sağ oyları almak için her yolu deniyor, ideolojik mücadeleden kaçıyor, gerici uygulamalara ciddi tavır koymuyor, demokrasi masalıyla halk ve Atatürk düşmanlarına iktidar yolunu açarak demokrasicilik oynuyor.

AKP ise, sıkıştıkça Anayasa tartışması açıyor, yalanlarla, tuzaklarla halkı kandırıp suda balık avlıyor; halkın muhalefeti ile tir tir titriyor, korkularıyla yatıp korkularıyla kalkıyor, bir gün iktidardan gideceğini düşünerek ecel terleri döküyor.

MHP, taşeron olarak AKP fırınına odun taşıyor, mafyacılık oynayarak, iktidar pisliklerinin örtülmesine destek veriyor, bağımsızlıkçı laik Türkçüleri cayır cayır yakıyor, dinci ve ırkçı çetelerin kıyamlarına ilgisi yokmuş gibi davranıyor.

DEM ve türevleri, avcılık sevdasıyla, gaza gelip bulanık suda balık avlamaya kalkıyor. Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanmak için kimileri milletvekilliği, belediye başkanlığı gibi makamlara ulaşsa da, ikbal ve istikbal sahibi olsa da binlerce halk evladının dağlarda, ovalarda, köylerde, kentlerde kırılmasını, kurda kuşa yem olmasını önleyemiyor, analarının ağıtlarını ve yakınların gözyaşlarını seyretmekle kalıyor, düşünsel ve inançsal nedenlerle sorumlu tutuluyor.

Dinci Partiler, dinci ve liberal iktidarın desteği ile kasaya ve masaya tutunarak yolunu buluyor, Osmanlının kuruluş ve fetih dönemindeki maceralarını anlatarak, gerileyiş ve çöküş dönemindeki bilim düşmanlığını, cehaleti ve sefaleti görmezden gelerek, Laik cumhuriyete kin kusuyor, laik bilimsel eğitimi dışlayarak geriliğin ve gericiliğin destanını yazıyor.

Sol Parti ve hareketler, geleceğin iyi ve mutlu günlerine inanarak, halkın uyanıp bilinçlenmesi için var gücüyle çalışıyor, emperyalizmin tezgâhına düşmüş ülkeyi kurtarmak, ekmeğinin derdine düşmüş halkı örgütleyip uyandırmakta zorlanıyor.

Demem o ki, değil bu ortamda hiçbir ortamda, Türk devriminden çıkan Anayasa’nın ilk üç maddesinde yer alan, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” (Md.1), “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirlenen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” (Md.2). “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Mili Marşı “İstiklal Marşıdır. Başkenti Ankara’dır.” (Md.3)”,  “Anayasanın 1.inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2.nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” (Md.4) koruyucu ve önleyici hükümleri ile ve buna bağlantılı “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” (Md.66). “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir.  Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır” (Md.42/9), “Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden…. inkilap (devrim) kanunlarının… Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz” (Md. 174) hükümleri kimse değiştiremez.

Bu hükümler varken, kimse ham hayal kurmasın. AKP iktidarı 22 yıldır uğraşıyor, Anayasa ve yasal hükümleri çiğnemekten, demokratik laik parlamenter devlet düzeninin işleyişini bozmaktan, suç işlemeyi olağan hale getirmekten ve suç işlemekten öte aklından geçen hiçbir şeyi yapamadı, yapamaz. İşledikleri suçların hesabını mutlaka verecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

DEM ve türevleri, emperyalizmin desteği ile onlarca yıldır Türkiye’nin dağında, tepesinde, ovasında, köyünde, kentinde dolaşıyor, on binlerce gencin ölümüne, binlerce köy ve kasabanın yakılmasına, yıkılmasına, milyonlarca insanın Türkiye’nin batı ve güney kentlerine göçmesine neden oldular. Eskiden sokağa bırakmıyorlar, köyden çıkamıyoruz diye yakınıyorlardı, şimdi dağlara ve ovalara çıkamıyorlar,  ABD’nin desteği ile Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, İran’ın batısında “dar alanda kısa pasla” dolaşıyorlar, yüksekten konuşup nafile turlar atıyorlar.

Emperyalizm böyledir, gazı verir, ateşi yakar sonra da uçurumdan aşağı atar. Bunu önlemenin yolu emperyalizme karşı olmak emekçilerin önderliğinde birlik ve kardeşliği kurmaktır.

Seçimlerde uyguladıkları “boykotlar” AKP’ye yaradı, ülke kan ağladığı gibi, birliği ve kardeşliği savunan Türkiye solu da toparlanamadı, bazı uyanıklar Kürt hareketin sırtından milletvekili, belediye başkanı, hatta bakan olup hazineden nemalanma mutluluğuna erdi, ne İsa’ya ne Musa’ya yararları dokundu.

DEM’i ve seçmen kitlesini tavlamak için iktidar ve muhalefet atağa kalktı. CHP, doğuda ve büyük şehirlerde DEM seçmeninin oyunu alayım derken orta ve batıda oy kaybedeceğini düşünüyor mu acaba?

DEM, kayyum atamalarına son verilirse, 2036 yılında koşullu salıverilmeden yararlanması gereken Öcalan’ın infaz uygulaması yumuşatılırsa, Selahattin Demirtaş serbest bırakılırsa, kısmi bir infaz ve af çıkartılırsa, Kürtçe seçmeli ders olursa AKP’nin Anayasa girişimine destek olur diye düşünenler var. Türkçe ’den başka hiçbir dil eğitim ve öğretimde zorunlu okutulamayacağı, resmi dil olamayacağı Anayasa hükmü olduğuna göre, seçmeli ders konulabilir diye düşünüyorum, ama bu DEM’i memnun eder mi etmez mi bilmiyorum.

Parlamenter sisteme dönülmesi, cumhurbaşkanın partisinden ayrılması, yetkilerinin daraltılması, sembolikleştirilmesi, cumhurbaşkanın, hükümetin parlamentodan seçilmesi halinde Tayip Erdoğan’a adaylık yolu açılır mı bunu da bilmiyorum.

CHP’nin, sistemin düzeltilmesi için bir defaya mahsus cumhurbaşkanın mevcut yetkilerle halk tarafından seçilmesine rıza göstereceği gibi bir kanı var. Yaşayıp göreceğiz. Yalnız dincilerin ve mikro ırkçıların isteklerine cevap verilmesine Anayasanın ilk dört maddesi, 42/9, 66 ve 174 maddeleri engeldir, bilmelerinde ve buna göre davranmalarında toplumsal yarar vardır, gerisi lafı güzaftır, nafiledir, ham hayaldir.

22 .10. 2024, Av. Mehdi BEKTAŞ

 

 

 

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir