Search
Close this search box.

Yeni Öğretim Yılı Büyük Kaygılarla Başladı

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

2014-2015 eğitim-öğretim yılı, geçen hafta yeni başlayan öğrencilerin uyum eğitimi, bu hafta da tüm öğrencilerin katılımıyla başladı.

Bu dönem atanması beklenen 40 bin öğretmenin ataması yapılmadığı için mevcut 873 bin 747 öğretmenle eğitim-öğretim başlayacak. Bu da kalabalık ve birleştirilmiş sınıflarla öğretmen açığını daha da hissettirecek.

Bu dönem, 1 milyon 65 bini okul öncesi, 5 milyon 645 bini ilkokul, 5 milyon 90 bini ortaokul, 4 milyon 600 bini liselerde olmak üzere toplam 16 milyon 400 bin öğrenci eğitime başlayacak. İlkokul birinci sınıfa 1 milyon 290 bin öğrencinin kayıt yaptırması beklenmektedir.

Bu öğretim yılının geçen yıla göre daha da sorunlu olacağı görülüyor. Siyasal iktidarın sistemi tümüyle dincileştirme ve ticarileştirme projesini hızla uygulaması toplumu ileri boyutta rahatsız etmektedir. Eğitimin eski deyimle “mecburi ve meccani” olduğu bu ülkede, bu siyasi iktidar eğitim alanını, tümüyle yoksul halkın sömürülmesine yönelik ticarileştirme ve dincileştirme temeli üzerine oturtmuştur.

Demokratik bir eğitim düzeni yaratmanın temelinde eğitime yaklaşımın yanında bu alana verilen önem ve ulusal gelirden ayrılan pay çok önemli. 2014 MEB verilerine göre eğitime ayrılan ödeneklerin yıllara göre giderek azaltıldığını, bu kısmalardan artırılan paranın da neoliberal politikaları gereği özel kesime aktarıldığını görmekteyiz. Ödeneksizlikten kamu okullarına büyük sıkıntılar yaşatan devlet, tüm olanaklarını imam hatipler ve özel sektörden yana kullanmaktadır.

2014-2015 öğretim yılı öğrenci yerleştirmelerinde yaşanan rezalet sistemin getirildiği durumu açıkça göstermektedir. Bir yandan halk çocuklarının öğretim kademeleri arasındaki geçişlerini akla gelmeyecek engellerle kapatarak tüm öğrencileri imam hatip okullarına yönelten devlet, diğer yandan kamu okullarının çoğu giderini velilere yükleyerek halka eziyet etmektedir.

Eğitim sistemi; TEOG rezaleti ile çocukların istekleri dışındaki okullara yerleştirilmeleri bir yana, yüzlerce kilometre uzağa yerleştirilenler, yabancı uyruklu çocukların imam hatip okullarına yerleştirilmeleri gibi uygulamalarla tümüyle çökertilmiştir.

Tüm dünyada devlet, ülkedeki nüfus artış hızı, olası göçler ve halkın ilgi ve talepleri doğrultusunda gereken eğitim altyapısını hazırlar. Okullar arası farklılıkları kaldırarak tüm okulların aynı donanıma sahip olmasını sağlar. Velilerde buna göre kendine en yakın okula kaydını yaptırır. Oysa uluslararası sermayenin maşalığını yapan bugünkü siyasi iktidarın iki amacı var. Birincisi neoliberal politikaları gereği bu alanı ticarileştirerek sömürüyü daha da artırmak ve emekçi halk çocuklarının eğitimden yararlanmasını engellemek, ikincisi de tüm çocukları dini bir eğitime tabi tutarak evet efendimci bir nesil yetiştirmek.

ÖĞRETMEN AÇIĞI

Bakanlık 40 bin öğretmen ataması yapılacağını açıkladı.  Siyasal iktidar en az 300 bin öğretmen açığı olduğunu bilmekte, kamuoyuna açıklamakta ancak gereğini yapmamaktadır. Torba yasayla MEB’e  40 bin öğretmen kadrosu vereceklerini ve bu öğretmenlerin Eylül 2014’te göreve başlayacaklarını açıklayan hükümet, bugün yılbaşına kadar bu kadroları dolduracaklarını açıklamıştır. Bu yaklaşım, halkı, velileri, öğrencileri ve atama bekleyen yaklaşık 400 bin öğretmeni ciddiye almamaktır.

Oysa sayın Milli Eğitim Bakanının açıklamalarına göre, norm esasına bağlı olarak okullardaki öğretmen ihtiyacı 126 bindir. Bu açıklamayla 40 bin kadro bile yeterli değilken, bu kadroların atamasının sürece yayılması düşündürücüdür.

400 bin dolayında ataması yapılmayan, işsiz öğretmen gerçeği karşısında hiç değilse resmi ağızlardan telaffuz edilen 126 bin öğretmen açığının bu öğretim yılı başında ataması yapılarak kısmi bir rahatlama sağlanabilirdi. Ancak bunun yapılmaması ve yılbaşına kadar sürecek zamana yayılması siyasal iktidarın art niyetinin bir göstergesidir.

400 binin üzerinde atanmayan öğretmen varken, hükümet öğretmen açığını farklı kaynaklardan mezun gençlerle güvencesiz ve düşük ücretle görevlendireceği vekil öğretmen başvurularını da hızla almaktadır. Sanıyorum bu günlerde asil öğretmenleri işsizliğe mahkum ederek intiharlara kadar sürükleyen bu iktidar, çok düşük ücretlerle atayacağı “vekil öğretmenleri” görevlendirmeye başlayacaktır. Öte yandan öğretmenlerin yoğun olarak alanı dışında çalıştırıldığı da bilinmektedir. Bu da eğitimde büyük ölçüde kalite sorunu yaşanmasına neden olmaktadır. İktidarın öğrencilerimizin girdiği uluslar arası değerlendirmelerde başarısız olduklarını öteden beri bilmesine karşın, eğitimde kalite artırıcı önlem almak yerine hala öğretmen açığını pedagojik formasyonu olmayan vekil gençlerle kapatmasını anlamak mümkün değil.

Atama bekleyen yaklaşık 400 bin öğretmen sırada beklerken, bunların içinden  40 dan fazla öğretmen adayı atanamadığı için intihar etmişken, yaklaşık 60 bin ücretli öğretmen atanması da iktidarın eğitime bakışını çok iyi açıklamaktadır.

Geçen öğretim yılında 55 bin 987 ücretli öğretmen çalıştırıldı. Bunların 23 bin 117’si eğitim fakültesi mezunu, diğerlerinin öğretmenlik dışındaki mesleklerden çıkışlı 23 bin 248’i lisans, 9 bin 622’si de ön lisans mezunudur. Öğretmen formasyonu olmayan açık öğretim mezunu da dahil bu gençlerin hepsi düşük ücretle çalıştırılmaktadır.

Dünyanın 17. büyük ekonomisiyim 2023’te, ilk 10 büyük ekonomi içinde olacağım diyen ülkenin bu uygulamasında sorunun ekonomik olmadığı, tamamen politik tercih olduğu açıktır. Amaç vekil öğretmenlerin atandığı okullarda yoksul halk çocukları okumaktadır. Bu durum uluslararası sermayenin emrindeki bu gerici-dinci iktidarın halk çocuklarının kaliteli eğitim almasını istememesinden kaynaklanmaktadır.

Bir diğer önemli sorunda öteden beri öğretmenlik mesleğinin ciddiye alınmamasıdır. Sağlıkta, mühendislikte, hukukta ya da başka alanlarda meslekten olmayan o işi yapmaz, yapamaz. Ancak çağdaş toplumlarda olmayan bir şey yapılıyor ülkemizde, herkes öğretmenlik yapabiliyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarında bile öğretmenlik eğitimi almayanlar sınıfa sokulmuyor. Okul ortamında olmasa da kısa ve uzun süreli kurslarla pedagojik bilgilerle donatılanlara eğitmenlik yaptırılıyor.

Mesleği önemsemez, herkes öğretmenlik yapar derseniz uluslararası camiada toplum olarak cehaletinizle öne çıkarsınız. Çocuklarınız girdiği uluslararası sınavda 170 ülke içinde 157. sırada olurlar. Matematik okuyamazlar. Çünkü onlara formül ezberletilir, yorum yaptırılmaz. Düşünmeden, yorumlamadan yaşadığı dünyayı kavrayamayan gençler yetişir.

Ama 1940’lı yıllarda  Köy Enstitüleriyle yaratılan bilimsel, çağdaş havayı 21. yüzyılda çocuklarımıza yaşatamıyorsak toplum olarak bundan utanç duymalıyız.

Eğitim yöneticiliğinde de cumhuriyet tarihinin en ileri boyuttaki kadrolaşma hareketi bu iktidar döneminde yaşanmıştır. Yönetimin çalışanları sendikalarından istifa ettirilip yandaş sendikalara zorla üye yaptırdığı uluslararası gözlemciler tarafından  belgelerle kanıtlanmıştır.

Öğretmenler haksız kovuşturmalar ve uydurma gerekçelerle yerlerinden edilmekte, ailesinden uzaklara atanmakta ya da görevlendirme yöntemiyle uzaklaştırılmaktadırlar. Mahkemelerden alınan iptal kararları uygulanmamakta yada geciktirilmektedir. Oysa devlet  aile birliğini korumakla yükümlüdür.

EĞİTİM YÖNETİCİLERİNİN ATANMASI

Eğitim yöneticisi olarak görevlendirileceklerin 75 puan alma zorunluluğu  getirilmiştir. Puanlamada üst düzey yöneticilere yüzde 60, az sayıdaki okul bileşenlerine de yüzde 40 puanlama hakkı verilerek, denge baştan bozulmuştur. Ayrıca  yöneticilerin belirlenmesinde “mülakat” yani “sözlü sınav” yapılarak bu kanalla eğitim  yöneticileri tümüyle iktidara yakın siyasi kadrolardan oluşturulması için objektif değerlendirme yöntemleri terk edilerek  antidemokratik bir zemin hazırlanmıştır. Puanlama yöntemiyle daha önce sınav kazanarak müdür olan bir çok yönetici dışlanmış, demokratik yöntemler ve liyakat ilkesi terk edilmiştir.

Kuşkusuz yönetici atanmasında en sağlıklı yöntemin, okuldaki eğitim bileşenlerinin demokratik seçimlerle yöneticilerini belirlemesi olmalıdır.

Aday öğretmenlerin de sözlü sınav ile kadroya geçirilmesinin istenmesi de, öğretmenlere yönelik bir kıyım hazırlığı olarak algılanmalıdır.

Hükümetin 12 yıllık uygulamaları ve son yıllarda hızla devreye soktuğu yasa ve yönetmelik değişiklikleri ile 2014-2015 eğitim öğretim yılının da diğer yıllarda olduğu gibi sorunlu geçeceği görülmektedir.

İMAMHATİPLER

Eğitim sistemini dini temele oturtmayı, dini kural ve referanslara göre biçimlendirmeyi hedefleyen hükümet bu süreci, eğitimde 4+4+4 dayatması ile başlatmıştı. 12 yıllık iktidarlarında 70 bin öğrenci ve 450 okulla devraldıkları imam hatiplerin  sayısını binin üzerindeki Anadolu İmam Hatip Lisesi ve 1500’e ulaşan İmam Hatip Ortaokulu ile tüm okulları imam hatip okuluna dönüştürmektedir.

Siyasi iktidarın yıllardır “arka bahçesi” olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik ayrımcı yaklaşımı giderek artmaktadır. Devlet okullarında yaşana büyük ekonomik sıkıntıya karşın, İmam hatip okulları hiç bir maddi sıkıntı çekmediği gibi yandaş iş çevrelerinden büyük ekonomik destek almaktadır.

Son yıllarda imam hatiplerin okul ve öğrenci sayılarında hızlı artışın yaşandığını, MEB istatistiklerine bakmasakta, toplum içinde hissedilmektedir. 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1099 imam hatip ortaokulu varken, 2013-2014 eğitim öğretim yılında bu rakam  1361’e çıkmıştır. Öğrenci sayısı ise aynı dönemde 94 bin 467 den, 140 bin 15‘çıkmıştır. 2014-15 eğitim öğretim yılında en az % 25’ler dolayında artacağı tahmin edilmektedir

Eğitimde 4+4+4 dayatması ile başlayan okul dönüşümleri sürecinde en donanımlı, en gözde okullar İmam Hatiplere dönüştürülerek öğrenci ve veliler mağdur edilmiştir.

Araştırmalar Türkiye de beş bin imam ve hatip’e ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Oysa imam hatip liseleri 25 bin dolayında mezun veriyor. Peki bu 20 bin fazla nerde istihdam ediliyor. Herkes biliyor ki bunlar devletin en seçkin makamlarında istihdam ediliyorlar. Ya da kamuoyuna da yansıyan sınav yolsuzlukları ile ülkemizin seçkin üniversitelerinin en seçkin bölümlerine yerleştirilerek devletin en üst organlarına aday yetiştiriliyorlar. İlginçtir bu okullarda okuyan öğrencilerin sadece %12’si din görevlisi olmak istiyor. %88  ise din adamı olmak istemiyor.

Herkesçe bilinen,  İslam’ da kadının din adamı olamamasına karşın, İmam Hatip Liseleri’nde kız öğrencilerin okuması ve sayılarının giderek artması anlaşılır bir durum değildir.

BİRİNCİ SINIFLARIN SORUNLARI DEVAM EDİYOR

Bir önceki yıl başlatılan 60- 72 aylık çocukların birinci sınıfa zorla kaydedilmesiyle yaşanan sorunlar giderek artmaktadır. Rehberlik servisleri ve okul yönetimleri bu çocuklarda yaşanan verim düşüklülüğünü her fırsatta beyan etmekteler.

Oyun çağındaki bu çocukların 40 dakikalık ders süresine ve okula uyum sağlayamadıkları, dikkat dağınıklığı yaşadıkları, derse motive olamadıkları görülmüştür. Bu çocukların okula giriş çıkış saatlerine uymakta zorlandıkları,  temizlik sorunu yaşadıkları da bilinmektedir.

Bu çocukların toplumsal, zihinsel ve fiziksel gelişmişlik düzeyi, ilkokul programını kaldırmaya yetmemektedir. Bu çocukların okula değil, ağırlıklı olarak oyun, toplumsal ilişkiler, el becerileri ve zihinsel gelişimlerine destek olacak okulöncesi eğitim kurumlarında eğitim görmesi gerekmektedir. Ya da uygulanacak eğitim programının tümüyle oyunlaştırılarak verilmesi gerekmektedir.

4+4+4 sistemi açık lise uygulaması ile özellikle kız çocuklarının eğitim hakkı ellerinden alınmış, yüz binlerce kız öğrenci örgün eğitim sürecinin dışına itilmiştir. Sistem dışına çıkan bu öğrencilerin oranı giderek artmaktadır. Bu durum kız çocuklarımızın küçük yaşta evlenmelerine zemin hazırlamıştır.

2013-2014 MEB örgün eğitim istatistiklerinde, 4+4+4 ile eğitim sisteminin özel okullar ve imam hatip okulları lehine yaşadığı hızlı dönüşümün yanında, hızlı bir şekilde eğitimin piyasalaştırıldığını da göstermektedir.

Öte yandan 4+4+4 ile okulöncesi eğitimde okullaşma oranı artmamakta, aksine okul ve öğrenci sayısı azalmaya devam etmektedir. Eğitimde 4+4+4 ten önce, 2011-2012 eğitim öğretim yılında, 5 yaş grubunda okulöncesi eğitimde genel okullaşma oranı yüzde 65,69 iken, 4+4+4 sonrasında 2012-2013 eğitim öğretim yılında okulöncesi eğitimdeki okullaşma yüzde 39,72‘ye düşmüştür.

4+4+4 sürecinde okulöncesi eğitimde veriler

Son yıllarda siyasi iktidar tarafından eğitimde devlet okullarının sayısı azaltılırken özel okulların sayısı büyük desteklerle artırılmaktadır. Diğer taraftan genellikle yoksul halkın yararlandığı kamusal eğitim alanını zayıflatıp ilerde tümüyle kaldırmayı hedeflemekteler.

İKTİDAR KENDİ DÜZENİNİ EĞİTİM YOLUYLA SAĞLAMLAŞTIRIYOR

Siyasi  iktidar, eğitim sistemi kanalıyla kendi düzenine bekçiler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bunu da yıllardır sayıları artırılan imam hatipler kanalıyla kısmi olarak gerçekleştirmiştir. Bugün yapılanlar sistemi kendi amaçları doğrultusunda kurumlaştırmak, muhalefet etmeyen bir kuşak yetiştirmektir. Bunun için ikili bir uygulamayla toplumu kıskaç içine almıştır.

Birinci olarak Emperyalizmin dünyaya dayattığı Neoliberal politikalar gereği eğitim alanını tümüyle ticarileştirmek, ikinci olarak ta  ideolojisinin gereği eğitim sistemini tümüyle dinci bir zemine oturtmaktır.

Birincisini hükümet programına da yansıyan şekliyle özel okullara büyük destek vererek ve yoksul halk çocuklarının önüne yüksek mali barajlar koyarak uygulamakta. İkincisini ise eğitim programlarında ders kitaplarında, öğretim yönetim kadrosunda ve eğitim ortamında yaptığı radikal değişikliklerle gerçekleştirmektedir.

Cumhuriyet tarihinin hiç bir döneminde eğitim kurumları bu denli dini baskı altına alınmamış, diğer din ve mezheplere karşı ayrımcılık bu denli körüklenmemiştir. Bu durumu dış politikaya da yansıtan hükümet ülke içinde ve dışında kamplaşmaların ve çatışmaların kaynağı durumuna gelmiştir. Oysa çağdaş, demokratik ve laik devlet tüm din ve mezheplere aynı uzaklıkta olmak durumundadır.

SINAV SİSTEMİ DEVAM EDİYOR

Yüzyılımızda çağdaş hiç bir  ülkede öğrenciler ve veliler hatta tüm toplum bu denli bir sınav baskısı altında değildir. Çeşitli yöntemlerle çocuğun bilgisi, yeteneği, ilgileri, becerileri sisteme yüklenir ve bu doğrultuda ailesiyle birlikte çocuğun hangi eğitim kanalına yönlendirileceğine karar verilir. Çocuk ezbercilikten uzak öğrenme ve uygulamaya dönük mutlu bir  ortamda eğitimini sürdürür.

Hükümetin sınavların kaldırılmasına yönelik bir çalışması olmadığı gibi, geçen yıl sınavları daha da çoğaltarak tek sınav yerine, çoklu sınav sistemine geçmiştir. Bu da, dersaneler  kapatılıyor olsa da farklı ad altıda özel kursların daha da yoğunlaşmasına neden olacaktır. Kurs yerinin adı dershane değil “etüt merkezi”, “eğitim danışmanlığı”, ya da “akademi” olarak değiştirilecektir. Yani iktidarın öğrencileri yarıştırma macerası devam edecektir. Bu durum da emeğiyle geçinenleri daha da sıkıntıya sokacaktır.

ÖZEL ÖĞRETİM

Hükümetin 2002 den beri sürdürdüğü “eğitim alanını piyasalaştırılma” çalışmaları hızla sürmektedir. Kamu okullarından kısılan kaynaklar özel okullara aktarırken, diğer yandan da veli ve öğrencilerin bu okullara yönelimini özendirmektedir.  Bu yıl özel okula giden 250 bin öğrenciye 3500 TL.den, toplam 875 milyon TL devlet desteği verilecektir.

Özel okul yapanlara da özel teşvikler, vergi ve çeşitli muafiyetlerin uygulandığı bilinmektedir.

TEOG

Hükümet son dönemde yaptığı değişiklik ve uygulamalarla yüz binlerce öğrenci ve veliyi mağdur Etmiştir. TEOG düzenlemesiyle 40 bin öğrenci zorunlu olarak imam hatiplere, 94 bin öğrenci meslek liselerine kaydı yapılırken, 20 bin öğrencinin ise hiçbir okula kaydının yapılmadığı görülmüştür.

İKİLİ ÖĞRETİM
2013 verilerine göre 28 bin 532 ilkokulun, 6 bin 445’inde ikili eğitim yapılıyor. Bu okullarda okuyan 5.574.916 öğrenciden 3.155.464 ‘ü ikili eğitim alıyor.

Ortaokullarda öğrencilerin ise yarısından fazlası (2.665.731), liselerde ise 1.114.242 öğrenci, yaklaşık lise öğrencilerinin %25’i ikili eğitim alıyor.

TAŞIMALI EĞİTİM

2012-2013 verilerine göre ilköğretimden 13.366 merkezden, toplam 1 milyon 249 bin 255 öğrenci başka bir yerleşim merkezine taşınarak eğitim almıştır..

2013-2014 verilerine göre 23 bin 880 okuldan 10 bin 551 merkez okula 825 bin öğrenci taşınmıştır.

2014-15 yılında da 800 bin öğrencinin taşınacağı tahmin edilmektedir.

Önceki yıllarda bu taşımalarda 62 öğrenci trafik kazalarında ölmüş, birçoğu da yaralanmıştır. Taşımalı eğitimde bunların dışında eğitimde verim düşürücü ve servis araçları kaynaklı birçok sorun yaşanmaktadır.

AÇIK LİSE

Örgün ortaöğretim zorunlu olmadığı için öğrenciler açık liseye yönelerek örgün eğitimin dışına çıkmaktadır. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü verilerine göre 2011-12 öğretim yılında açık lisedeki öğrenci sayısı 611 bin 44 iken, 4+4+4 ile zorunlu hale gelmesine rağmen, açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 2012-13 öğretim yılında 804.523‘e, 2013-14’de de 901.487‘ye çıkmıştır. Bu da örgün eğitimden hızlı bir kaçışın yaşandığını göstermektedir.

SONUÇ OLARAK

Eğitim sistemi planlı bir şekilde laik, bilimsel temelinden uzaklaştırılmıştır.

Çocuklarımız ortalama bir OECD ailesine göre eğitime iki kat daha fazla para harcamaktadır. Bu hükümet iktidara geldiğinde bir veli çocuğu için 720 TL harcarken bu gün bu rakam 4000 TL’yi aşmıştır.

Okul öncesi eğitimde (3-4 yaş) okullaşma oranı % 9 altında.  Hükümet bu alanı nerdeyse tümüyle özel sektöre bırakmış durumdadır.

Yaklaşık  10 bin okulumuzda çocuklarımız birleştirilmiş sınıflarda eğitim görmektedir.

Bir çok okulda kalabalık sınıflar sorunu devam etmektedir. MEB verilerine göre öğrenci sayıları 65’lere ulaşan sınıflar vardır.

Ödeneksizlikten kaynaklanan altyapı eksikliği ve donanımsızlığı eğitimde verimsizliğe neden olmaya devam etmektedir.

Eğitim bir insan hakkı olmaktan çıkarılmış, parayla alınan satılan meta durumuna getirilmiştir. Veli ve öğrenci “müşteri” olarak görülmektedir.

Siyasi iktidar eğitimin bireyi özgürleştirici, becerilerini, yaratıcılığını ve kişiliğini geliştiren yanını terk ederek,  itaatkar, sistemle uyumlu bireyler yetiştirmeye odaklanmıştır.

Bugün okullar, mevcut sistemi yeniden üreten insan gücünü yetiştiren kurumlara dönüştürülmüştür. Bu değişim, toplumu ileriye değil geriye sürüklemektedir.

Türkiye’de eğitim sistemi ancak eşit, parasız ve kamusal alanda niteliğin  arttırılmasıyla açmazlarından kurtulabilir. Piyasacı ve dinci yaklaşım sistemi çağdaş dünyadan koparmaktadır.

Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim alt yapısının öğrenci ihtiyaçlarına göre düzenlenmesine, ders kitaplarının bilimsel bir içeriğe kavuşturulmasına, eğitim yöneticilerinin objektif, bilimsel yöntemlerle değerlendirilerek görevlendirilmesine, eğitimin bilimsel, demokratik, laik temel üzerinden yürütülmesine, kamuda okulların, donanımına özen gösterilmesine, eğitim kurumlarının çağ nüfusuna göre hazırlanması ve öğretmen istihdamında yeterlilik ölçütlerine uyulmasına ve eğitimin genel bütçe içindeki payının yükseltilerek sistemin tümüyle çağdaş bir yapıya kavuşturulmasına özen gösterilmelisi için, toplum olarak mücadele verilmesi gerekmektedir.

Tahsin Doğan

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir