AKP Faşizminin Gerçek Yüzü Soma’da Bir Kez Daha Ortaya Çıktı- Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

AKP faşizminin gerçek yüzünü en açık haliyle Soma’da gördük. Bütün Türkiye dinci faşizmin ne olduğunu; Başbakanı adam döverken, hakaret ederken, nefret suçu işlerken, sıradan vatandaşa saldırırken Soma’da gördü. Soma sokakları Türkiye’de ilk kez bir başbakanın iktidarını kaybetmemek için çıldırmış gibi önüne gelenin üzerine yürüdüğüne tanık oldu.  Başbakanın bu tavrı halka, bizim başbakanımız bu mu? sorusunu sordurttu. 12 senedir bu ülkeyi yöneten, yönettirilen, BOP eşbaşkanı tayin edilen adam bu işte. “Yetmez ama evetçiler”in oy verdiği, “akil adamlar”ın peşinden gittiği, “barış” için elini sıktıkları, Suriye’ye “demokrasi ve özgürlük” getirecek olan zat işte Soma sokaklarında gördüğünüz bu kişiden başkası değil. Ona inananlar, ona güvenenler, yere-göğe sığdıramayanlar oturun şu düştüğünüz duruma bakın. Kendinizden utanın. Bu kadar yaşananlar da yetmediyse yenilerini görmeye hazırlanın. Daha fazla katliamları, yeni saldırıları, hakaretleri görmeye hazırlanın.

AKP iktidarı, Soma’ya sadece maden katliamı yaşatmadı, Başbakanın hakaretleri ve saldırılarının yanı sıra, polis şiddeti ve ilan edilmemiş bir sıkıyönetim de yaşattı. İlçeye girişi yasaklayarak vatandaşın seyahat özgürlüğünü engelledi. İktidarın polisleri, Avukatları sokaklarda sürüklediler, darp ettiler, arkadan kelepçeleyerek güç gösterisinde bulundular. Avukatları halkın gözü önünde döverek gözdağı verdiler, korku salmaya çalıştılar. Bu yasa dışı hoyratlık iktidarın emri olmadan yapılamaz. Avukatların madenci yakınlarının haklarını aramaları için hukuki yardımda bulunmasından, yol göstermesinden nasıl rahatsız oldukları bu kadar şiddetli saldırılarından anlaşılmaktadır. Yaptıkları yolsuzlukların, hırsızlıkların, haksızlıkların, hukuksuzlukların daha fazlasının meydana çıkmasından korkuyorlar. Gerçeklerin yerin altında kalmasını, kimsenin oraları deşmemesini istiyorlar. Ülkeye yaşattıkları faciayı ve altında yatan gerçekleri kimsenin kurcalamasını istemiyorlar. Katledilen madenci yakınlarına üç-beş kuruş sadaka vermeye kalkışarak, din-diyanet uyutmacalarıyla, yandaş medya yalanlarıyla, sahte düşmanlar yaratarak herkesi kandırmayı amaçlıyorlar. Bu gericilik taktiklerinin yetmediği yerlerde şiddet kullanarak, korku salarak, gerektiğinde açlıkla terbiye ederek herkesi susturmak istiyorlar. Bunların hepsi de faşizmin klasik iktidarda kalma metotlarıdır.

Soma’da olup bitenlere ve bundan sonra olacaklara bakın. Göreceğiniz faşizmin iktidarını ayakta tutma yöntemleridir. Şu son günlerde olanları gözlerimizin önüne getirelim. Bunlar normal demokratik ülkelerde olur mu?

Başbakanın “fıtrat”lı laf cambazlıklarının ardından gerçekleştirdiği gözü dönmüş saldırganlıkları konuşurken birden aksakallı iknacılar türedi. Bunlara halkın iktidarı eleştirmesini, gerçek suçluyu işaret etmesini önlemeye çalışan yeni “akiller” de diyebiliriz. İktidarı ayakta tutabilmek için, her zaman yaptıkları gibi, dine sarıldılar, dini değerleri kullandılar. Bu arada halkın protestosu yükselmeye başlayınca polis şiddetinin yanı sıra eli sopalı milislerini de sokaklara saldılar. Acısını yaşamak isteyen halkı gazla, tazyikli suyla, gözaltıyla susturmaya çalıştılar. On yaşındaki çocuğu bile gözaltına almaya kalkışacak kadar insanlardan, en demokratik haklarını kullanmalarından korktuklarını bütün dünyanın önünde ortaya koydular. Avukatları döverek, zulüm uygulayarak faşist karakterlerini bir kez daha açığa çıkardılar. Böylece ilan edilmemiş sıkıyönetimleriyle 12 Eylül darbecilerinden aşağı kalmadıklarına bütün dünya tanıklık etti.

Bu saatten sonra onların yalanlarının, saptırmaların, çarpıtmaların, kendilerine karşı olanlara yönelik olarak sık sık ortaya attıkları“darbeci” palavralarının hiçbir anlamı kalmadı. Boşuna nefes ve mürekkep tüketmelerinin hiçbir manası yok, bunlara kimsenin inanacağı da yok. Kendileri çalar kendileri oynar. Gün geçtikçe ellerindekileri de kaybediyorlar. Artık bu halk onlara sırtını daha fazla dönecek, onlardan daha çok uzaklaşacak. Süreç bu yönde ilerliyor. Dünya da bu AKP diktatoryasının gerçekliğini artık kabul etmeye başladı. Bu başbakanı bundan böyle demokratik bir ülkenin yöneticisinin davet bile etmeyeceğini söyleyebiliriz. Buna o demokratik ülkenin halkı da izin vermez. RTE artık dünya ülkelerini eskisi gibi dolaşamaz. O iş bitti. RTE Soma’daki davranışlarından sonra Cumhurbaşkanı da olamaz, olamayacak. Halk Soma’da gerçek RTE’yi açıkça gördü. Artık aday olmaya bile cesaret etmesi çok zor. Onu ne sakallı akilleri, ne de Genelkurmay Başkanının Soma ziyareti kurtarmaya yetecektir. Hatta Osmanlı hanedanından birilerini “mezarından kaldırıp” getirse de çare olmayacaktır. Bu düştüğü çukurdan çıkmak için Fethullah Hocayla barışsa bile kurtuluşu mümkün değildir.

Bu arada, güneş kadar parlak bir gerçek Soma katliamı ile bir kez daha kanıtlandı. Devrimcilerin ve aydınların yıllardır anlatmaya çalıştığı bu gerçek, devlet kuruluşlarının, fabrikalarının, yer altı ve yerüstü kaynaklarının özelleştirilmelerinin yanlışlığıdır. Solcular, yıllardır, emperyalizmin neo-liberal politikalarının uygulanmasının ülkenin ve halkın lehine olmadığını, bu sömürü ve talan politikasının sonuçta yoksulları, ezilenleri vuracağını, büyük sermayeyi güçlendireceğini anlatıp durdular ama onları yani bizleri ne iktidarlar ne de bu iktidarları destekleyenler duymak istemediler. Önceki sağcı iktidarlar gibi AKP diktatoryası da, işbirlikçi liberaller de özelleştirmelere, taşeronlaştırmalara karşı çıkan solcuları, aydınları hep kötülediler, halkın bir bölümü de bu gerçekleri karartanların, saptıranların yanında yer alarak kendi geleceğini bıçakladı. Bu gün Soma’da bize yaşatılan acının arkasında bu ihanet vardır. Ülkenin bütün yer altı ve yerüstü zenginliklerini yabancı sermayeyle birlikte çalmak, soymak isteyenlere destek olanlar ve hatta bu çetelere karşı durmayanlar Soma cinayetine ortaktırlar.

Biz devrimciler, AKP iktidarının yıkılmaya doğru gittikçe artacak olan saldırılarına, yalanlarına ve karalamalarına rağmen bildiğimiz doğru devrimci yolumuzda yürümeye devam etmeliyiz. Emperyalizme ve onun soygun, talan düzeni olan neo-liberalizme ve işbirlikçiklerine karşı çıkmaya devam etmeliyiz. Bugünkü gerici düzenlerine karşı durmayı sürdürürken şu önemli stratejik gerçeği aklımızdan çıkarmamalıyız: Emperyalizme karşı olmadan faşizme karşı olunmaz.

Somut olarak da özelleştirilen devlet kuruluşlarının, Soma cinayetinin işlendiği yer gibi yer altı kaynaklarının da asıl sahibine iade edilmesini istemeye devam etmeliyiz. Sağlık ve eğitim gibi devletin yapması gereken işlerin tamamının bundan sonra yeniden devlet tarafından yapılmasını savunmalıyız. Tekrar vurgulayalım: Yeraltı ve yerüstündeki enerji ve su kaynaklarının, sağlık ve eğitim gibi zorunlu hizmet alanlarının devletleştirilmesi kaçınılmazdır. Kamulaştırma gibi net olmayan, muğlâk yanları olan ifadelerle bu yalın gerçekliğin oraya buraya çekilmesine, bulanıklaştırılmasına izin verilmemeli. Taleplerimizi, önerilerimizi açık ve net ifadelerle, doğru kavramlarla ortaya koymalıyız. Ancak böyle davranırsak, son 20-30 yıldır solun sağcılaştırılması yolunda ciddi mesafe alan, bir çoğu da içerden olan, çeşitli çevrelerin biriktirdiği tortulardan kurtulabiliriz.

Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir