Bağımlısı Bir Gençlikle Nereye Varılır

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

OKUMAYAN, DÜŞÜNMEYEN BİR TOPLUM
İNTERNET, TELEFON BAĞIMLISI BİR GENÇLİKLE
NEREYE VARILIR?

Emperyalizmin yörüngesine girmiş kapitalistleşme yolunda ilerleyen ülkelerde tüketim bir hastalık halini alıyor. Ülkede tarım, hayvancılık biterken, yerli sanayi çöküyor, yabancı tekellerin etkinliği artıyor, iç tüketim hızlanıyor, sömürü katmerleşiyor, üniversitelerde bilimsel çalışma yok denecek kadar az, kaynak ayıramıyor; bilişim teknolojisi bir karabasan gibi toplumun üstüne çöküyor, üreten değil tüketen bir kuşak hızla çoğalıyor.

Bu gelişim, bizim gibi ülkelerde emperyalizme bağımlı siyasi iktidarların tercih sonucudur. Halkına güvenemeyen, kaynaklarını verimli kullanmayan, bağımsız iç ve dış politika izleyemeyen, emperyalizmin kulu kölesi haline gelen siyasi iktidarlar, yalanı algı diye yutturmayı beceri sanıyorlar. Din, iman söylemiyle, okulu ve camiyi kullanarak halkı avlamayı, özelleştirme adı altında ülkenin varını yoğunu satmayı, emperyalizme peşkeş çekmeyi, kendilerine han hamam yapmayı iyi beceriyorlar.

Ülkedeki siyasi iktidar, bir yandan cumhuriyetin temel değerleriyle oynayarak, eğitimi paralı hale getirerek, bilimsel laik eğitimin önünü tıkayarak, irdeleyen, araştıran, sorgulayan bir kuşak yetiştirme yerine, İslam’ın Sünni inancına uygun uygulamalı dinci eğitim vermeyi tercih ediyor. Bu iktidar laik okulları imam hatip okullarına dönüştürerek kızlı erkekli karma eğitimi bitirmeye, eğitim birliğini yok ederek, genç kızların başını örtüp cennet cehennem kıskacına sıkıştırmaya, okullarda mescitler açıp “dindar ve kindar” kuşak yetiştirmeye çabalıyor. Öte yandan özel girişimciliği teşvik ediyor, ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yabancı tekellere peşkeş çekiyor, yandaşla birlikte kamu arazilerini, sit alanlarını, kıyıları yağmalıyor. Öyle ki cumhuriyetin kurucusunun vasiyetini çiğneyerek, halkın kullanımına bıraktığı çiftliğe saray (!) konduruyor, mahkeme kararlarına meydan okuyarak yapımını sürdürüyor, yandaş belediyenin sözde onayıyla içine giriyor, yoksul halkın vergilerinden oluşan mali kaynakları sorumsuzca harcadığı bu yerden ülkeyi yönetmeye kalkıyor.

Hukuk tanımazlığın binlerce örneğinin yaşandığı bu iktidar döneminde, halkın, gençliğin sağlıklı bilgi almasını, okuryazar olmasını, ülke yararına dönük eğitilmesini, bilinçlenmesini elbette beklemiyoruz; çünkü halkın cehaleti, gençliğin sorunların bilincinde olmaması, bu tür iktidarların varlık nedenidir.

Ülke çoğunluğu (%70’i) ilçelerde, illerde, büyük kentlerde yaşıyor. Birçoğumuz meydanlarda dolaşıyor, çarşı, pazar geziyor, şehirlerarası yolculuk yapıyor, otobüse, dolmuşa, trene (metro) biniyor, uçağa bile binenler var. Şöyle çevreye bakıldığında insanların genel olarak koşuşturduğunu, mağazalara, alış veriş merkezlerine girip çıktığını, parklarda, kahvelerde, kafelerde, çay bahçelerinde oturduğu görülür. İşi olan işiyle meşgul, köylü tarlasında, bağında bahçesinde, memur dairesinde, işçisi fabrikasında, atölyesinde, esnafı mağazasında, dükkânında, tezgâhında, öğrencisi okulunda, işlikte, kütüphanesinde, ev hanımı evinde çalışır. Yani işi olan işinin başında olur, işi olmayan, iş bulamayan, geçimini sağlayamayan, karamsarlık dehlizinde bocalar, ya kötü yola sapar ya da yeraltı dünyasına kaynak olur.

Son yıllarda yollarda yürüyen, parklarda, bahçelerde oturan, dolmuşla, otobüsle, trenle binen, yolculuk yapan insanların genelinin boş oturduğunu, çoğunluğun telefonuyla konuştuğunu, çok azının kitap, gazete okuduğunu görüyoruz. Kimileri teknoloji harikası bilgisayarla, internetle tanıştı, yaşamda büyük kolaylık. Bizim kuşak bile birçok işini bilgisayarla internetle görüyor. Telefon bir haberleşme aracı. Cep telefonu çıkalı, haberleşme aracı olmaktan çıktı, âdete sohbet aracına dönüştü. Birçok insan çevrenin rahatsız olmasını düşünmeksizin bağıra çağıra, yollarda, toplu taşım araçlarında konuşmalar yapıyor. Metrolarda, trenlerde, otobüslerde, dolmuşlarda, kitap, gazete okuyan o kadar az ki insan şaşıyor!

Televizyona, dizilere bağlanmış halkın okuma alışkanlığı yok deniyor, peki gençliğe, özellikle lise, üniversite gençliğine ne oluyor?

Okumak yalnızca ders kitabı okumak değildir elbette. İlk, orta ve lise eğitimi genç kuşaklara yaşam için gerekli temel eğitimi, bilgiyi verir; meslek okulları gençlere iş öğretir, meslek edinmelerini sağlar; akademiler, yüksek okullar, üniversiteler, bilim ve teknoloji alanında hizmet edecek, ülke kaynaklarını halk yararına kullanacak, ülkeye bilimsel ve bilinçli hizmet edecek insan yetiştirir.

Halkın, gençliğin bilimsel eğitimi, ideolojik bir sorundur. Eğitim ve öğretimde izlenecek yol bilimsel olmak, kalkınmacı, üretici, kamucu bir ekonomiye dayanmak zorundadır.

Çağına ayak uyduramayan, bilim ve teknoloji üretemeyen toplumlar, gelişmiş ülkelerin kulu, kölesi, müşterisi olmaktan kurtulamazlar.

624 yıl yaşamış Osmanlı İmparatorluğu, bilimci yetiştiremediği, bilim ve teknoloji üretemediği, ilkel üretimden kurtulup kamucu, sosyal bir ekonomik düzene geçemediği için batmış, emperyalizme yem olmuştur.

Osmanlının bakiyesi toprak üzerinde kurulan cumhuriyet, bu gidişi ters çevirmek için çok uğraşmış, halkçı, üretici, kalkınmacı bir ekonomik düzen kurmak ve çağdaşlaşmak için tüm gücünü seferber etmiş, ikili (dinci ve laik) eğitime son vererek bilimsel laik eğitime geçmiş, medreseleri kapatarak, dini tarikat ve cemaatleri yasaklayarak çağdaşlaşma yolunu açmıştır.

Cumhuriyetle başlayan bilimsel laik eğitim süreci ve çağdaşlaşma çabası, dinci, gerici, tutucu, emperyalizmin işbirlikçisi siyasi iktidarlar yüzünden yolundan sapmıştır. Günümüzde okullar ibadethaneye, üniversiteler medreseye dönüşmek üzeredir, bilimsel eğitim ve öğretim neredeyse durmuştur, kamucu üretim bitmiştir, tüketim salgını toplumu tutsak almıştır.

Bu elim ve vahim gidişattan kurtulmak için, kırgınlıklardan, düşünsel, etniksel, inançsal ayrışmalardan geri durmamız, yurtsever bir çizgide emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı çetin bir mücadeleyi başlatmamız ve sürdürmemiz zorunludur.

Devrimciler, yurtseverler hiçbir zaman kişisel çıkar içinde olamazlar, halka güvenirler, emeğe inanırlar, halkın dostlarıyla dayanışırlar, emperyalist hesaplar içinde emperyalizmin çıkarına hizmet eden hiçbir davranışın içinde olmazlar, halk yararına olan hiçbir işe de tavır almazlar.

Çok uluslu yabancı şirketlerin, işbirlikçilerin “konuş konuş daha çok konuş” söylemlerine, “tüket tüket daha çok tüket” kampanyalarına sesiz kalınamaz, halkın ve gençliğin tutsak alınmasına seyirci olunamaz.

İlerici, yurtsever, laik halk kesimleriyle, işçisiyle, köylüsüyle, emekçisiyle, sosyal demokrat ve sosyalist partilerle, demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarla, kooperatiflerle, meslek kuruluşlarıyla bir araya gelerek; yer altı ve yerüstü zenginliklere el koymak için komşu ülkeleri işgal eden, etniksel ve inançsal ayrımı körükleyerek halkları birbirine düşüren, çatıştıran emperyalizmin işbirlikçi, gerici, tutucu, dinci siyasi iktidarı ülke yönetiminden uzaklaştırmak; üretici, kamucu, ekonomik, sosyal ve siyasal bir düzeni oluşturmak için çabalarımızı yoğunlaştırmamız lazım.

Yoksa okumayan, düşünmeyen, inancın ve tüketimin tutsağı olmuş bir toplumla, telefon, internet bağımlısı bir gençlikle “varılacak yolun sonu karanlık” değil, “zifiri karanlık” tır. 19.11.2014

Av. Mehdi BEKTAŞ

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir