Sibel Edmonds: Bir ifşaatçının susturulması, Gladio B ve IŞİD’in kökenleri

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Editörün Notu:

Basında çıkan haberlerden hatırlayacağınız üzere Sibel Edmonds, Orta Asya-Kafkasya-Türkiye analisti ve bu bölgelerde kullanılan Türkçe uzmanı olarak FBI’ın özel biriminde çalışırken; üst düzey ABD’li yetkililerin ve yabancı ülke vatandaşlarının da içinde olduğu yasadışı operasyonları fark eder. Bu dönen dolapları kamuoyuna duyurmaya kalkışınca da FBI’dan kovulur. Edmonds’un yankı uyandıran en önemli iddiası, FBI’ın 11 Eylül olaylarını önceden bildiğine dair olanıydı.

Aşağıda okuyacağınız röportaj Global Research’den Jonathan Wilson tarafından Türk asıllı Amerikan vatandaşı Sibel Edmonds ile yapılmıştır. Bu röportajı yayınlıyoruz. Röportajın baş kısmında kendi hikâyesini, FBI’ya girişini, bu kurumda çalışırken karşılaştığı durumları, atılmasını ve sonrasında karşılaştığı sorunları anlatıyor. Biz röportajın “Gladıo B”den ve faaliyetlerinden söz edilen son kısımlarına dikkatinizi çekmek istedik.

***   ***

Global Research

Global Research: Global Research Haber Saati’nde konuğumuz, Boiling Frogs Post’un editörü ve yayıncısı, Ulusal Güvenlik İfşaatçıları Koalisyonu’nun kurucusu ve başkanı, büyük beğeni kazanan “Classified Woman: The Sibel Edmonds Story” [“Gizli Kadın, Sibel Edmonds’un hikayesi”] kitabının ve  “The Lone Gladio: A Political Spy Thriller” [“Yalnız Gladio: Bir siyasi casusun polisiye romanı”] isimli kitabın yazarı olan Sibel Edmonds. Bayan Edmonds, dört dil bilen sertifikalı bir dil uzmanı ve  George Mason Üniversitesi Kamu Politikaları bölümünden yüksek lisans derecesine, George Washington Üniversitesi Cezai Yargı ve Psikoloji alanından da lisans derecesine sahip. Kendisi aynı zamanda 2006 PEN/Newman ödüllü bir isim. Programa katıldığınız için çok teşekkürler Sibel!

Sibel Edmonds: Davet ettiğiniz için ben de çok teşekkür ederim!

(…)

SE: 2. Dünya Savaşı sonrasında, 1950’lerin sonlarında, CIA kurulduktan sonra, NATO kurulduktan sonra bunların ikisi birlikte dünya çapında, esasen Avrupa’da ama yanı sıra Ortadoğu’da, temel olarak Sovyetler Birliği’ne ve bir ideoloji olarak komünizmin yayılmasına karşı bu örtülü paramiliter birimleri kurdu.

Bu yıllarda, CIA ve NATO tarafından finanse edilen, yönetilen, yönlendirilen, silahlandırılan bu paramiliter birimlerin rolü, Avrupa’da ve başka yerlerde terör eylemleri düzenlemekti. Bomba patlatmak, insanları vurmak, ne bileyim mesela bir alışveriş merkezini ateşe vermek ve arkasından komünist ağları suçlamak gibi. Bu türden yüzlerce operasyon gerçekleştirdiler. Tarihçilerin kaleme aldığı, bu terörist yanıltma eylemlerini belgeleyen birkaç tane iyi kitap var. CIA/NATO’nun paramiliter birimleri Doğu Avrupa’da, İtalya’da terör eylemleri düzenlediler ve gerçekleştirdiler, İtalya’da bu birim hayli büyüktü, fakat Pentagon’da da bir ofisi olan en büyük birimlerin olduğu ülke Türkiye’ydi, yani benim geldiğim ülke…!

Bu tür eylemleri yapmalarının ardından, 1990-1991’de Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra operasyonların da sona ereceğini düşünürsünüz, çünkü bunlar sözde komünizme karşıydı. Ancak bu temel olarak iki süper güç arasındaki mücadeleydi, mesele sadece bir ideoloji olarak komünizmin kendisi değil, küresel hâkimiyet mücadelesiydi, bu yüzden bu birimler dağılmadı.

GR: Bunun yerine bir değişikliğe gittiler: başlangıçtaki operasyondan B Operasyonu’na, Gladio Operasyonu B’ye geçtiler. Doğru mu?

SE: 1995-1996’dan başlayarak, bu paramiliter NATO ve CIA birimleri Orta Asya’da, Kafkaslar’da, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da aktiftiler. Radikal İslam adı altında bu paramiliter birimleri oluşturdular ve dünyanın bu kısmında terör eylemleri gerçekleştirdiler. Örneğin Gladio Operasyonu B kapsamında Çeçen ağları vardı ve bu birimler Türkiye içinde eğitildi. Bu durum 1990’ların ortalarında başladı ve bugün hala devam ediyor. Onları silahlandırıyor ve hedefe yönelik operasyonel standartlar oluşturuyorlar. Mesela Rusya’nın Moskova veya St. Petersburg şehrinde veya başka bir yerde bir okulu veya bir tiyatro salonunu havaya uçurmak gibi. Ortadoğu’nun başka kısımlarında gördüğünüz şeyin aynısı.

Bu yüzden Gladio operasyonu başka bir operasyona dönüştü, ancak aynı çalışma tarzı sürdürülüyor. İslami birimler şeklinde sentetik olarak yaratılmış terör birimlerinin yarattığı kaos, NATO, CIA, ve ABD ordusunun bugün Ortadoğu’ya askeri müdahalede bulunması için bahane oluşturuyor, ancak bu olayların hedefi bizi eski Rus topraklarına götürüyor. Nihai ülkelere baktığımızda Gürcistan, Özbekistan, Azerbaycan gibi ülkeleri ve giderek Rusya’ya yaklaşıldığını görüyoruz, çünkü bu tür eylemler gerçekleştirildiğinde bu ülkelere müdahale edilmesi ve ülkelerin içine girilmesi için bahane oluşmuş oluyor. Örneğin Azerbaycan şimdi bir NATO üyesi oluyor; ülkede büyük bir üs var ve haritaya bakıldığında Rusya’ya ne kadar yakın olduğu görülebilir. Keza Gürcistan da NATO üyesi olmaya aday.

Bu, Gladio operasyonunun sadece bir özeti; kurgu da bunları ele alıyor. Sonrasında, FBI’daki ve karşı-istihbarat alanındaki bu özel birimdeki çalışmalarda söz ettim ve dosyaların tarihinin 1997’ye kadar gittiğini söyledim. Bu dosyalar özel olarak Gladio Operasyonu B’yi ele alıyordu. Türk bireyler, ağlar ve örgütlenmeler bunun içinde yer alıyor, aktörler aktörleri hedef alıyordu, fakat aynı zamanda ABD’li kuruluşlar ve bireyler, 1990’larda ve 2000’lerin başlarında ABD Dışişleri Bakanlığı’nda, aynı zamanda da CIA ve Pentagon içinde yer almış önde gelen kişiler de bulunuyordu.

GR: “Sentetik olarak yaratılmış terör hücrelerinden veya gruplarından” söz ettiniz. Bunlar önde gelen kuruluşlar, yahut Dışişleri Bakanlığı türünden gruplar tarafından finanse edilip manipüle mi ediliyor? Bu süreçler nasıl işliyor?

SE: Size, web sitem olan boilingfrogspost.com yahut kısaca bfpreport.com sitesinden yakın tarihli bir örnek verebilirim. 2011 yılında, Suriye manşetlere taşınmadan aylar önce – Suriye’yle ilgili her şey New York Times, Washington Post ve CNN’de yer almazken – ABD ordusundaki ve Türkiye’deki kaynaklarım temelinde, Türkiye’nin güneyinde, Suriye sınırına çok yakın olan bir NATO üssünde özel CIA/NATO birimlerinin Kuzey Suriye’den insanları istihdam edip buradaki, Türkiye’nin güneyindeki ABD hava üssünün parçası olan kamplara getirdiğine dair bir haber yazdık. Bu insanlara eğitim – askeri eğitim – veriyor, onları silahlandırıyor ve sadece Esad’a karşı değil, aynı zamanda pek çok köyde ve bölgede halka karşı terör eylemleri düzenlemek üzere Suriye’ye yönlendiriyorlardı.

Bu hikâyeyi hazırladığımızda ana akım medyadan kimse bakmadı bile. Oysa kaynaklarımdan bazıları Boiling Frogs Post’a bana gelmeden önce, kanıtlarla, belgelerle, havadan çekilmiş resimlerle birlikte New York Times gibi büyük yayın kuruluşlarına gitmişlerdi; ancak destekleyici belge olmadığı gerekçesiyle değil, ABD’de Suriye’yi esas mesele haline getirmeye hazır olmadıkları için yayınlamayı reddettiler. Halen insanları istihdam etme, eğitme ve Suriye’ye geri gönderme sürecinin orta yerindeydiler. Bunlar Türkiye-Suriye sınırında oluyordu. Yedi-sekiz ay sonra birden bire Suriye, ABD’deki manşetlere girmeye başladı.

 

Şimdi kısaca İD’ye dönüşen IŞİD’in eğitilmesi ve ortaya çıkması süreci böyle başladı. Bu tamamen bir tasarımın ürünüydü: bu örgüt yaratıldı ve sözde IŞİD adını taşıyan örgütün üyeleri titizlikle seçildi, Türkiye’deki ABD-NATO üssüne getirildi ve Suriye’ye götürüldü, onlara yapmaları söylenen şey de buydu. Eski marka olan El Kaide’nin yerini alacak yeni bir marka yarattılar.

El Kaide, yirmi yıl sonra bir marka olarak cazibesini kaybetmeye başlamıştı. Bu bir pazarlama stratejisinden farksızdır: şirketlerin alıcıları, tüketicileri heyecanlandırmak için aynı ürünü farklı bir marka adıyla, farklı bir ambalajla sunduğunu görürsünüz. Burada da aynısı oldu. İnsanlar buna fazla alıştıktan sonra El Kaide bir marka olarak zayıflayınca yeni bir marka yaratmanın gerekli olduğunu düşündüler ve bu IŞİD markasını dünyaya getirdiler. Google’da bile IŞİD ve finansal ağı hakkında bir araştırma yaptığınız zaman göreceğiniz gibi, daha önce hiç var olmayan bu marka iki yıl içinde iki milyar dolardan fazla varlıkla dünyanın en zengin terör örgütü haline geldi.

Bir düşünün, bu nasıl olabilir? Azgın bir terör örgütü nasıl iki yıl içinde bu kadar güçlenir, bunca silahı ve bombayı, Range Rover araçlarını ve jipleri edinir, bu denli sofistike bir askeri ve paramiliter eğitim alır? İki milyar dolardan fazla paraları var. IT ağları var ve dünyanın en korkunç terör örgütünü teşkil ediyorlar. Bu, Gladio Operasyonu B’nin ayırt edici bir özelliğidir. 1950’lerden beri bunu yapıyorlar ve şimdi insanlar bu markaları satın alıyor, bunlar Batı’daki tüketicilere pazarlanıyor. Ana akım medya IŞİD haberleriyle dolu. Özel bandanalı üniformaları bile var. Ninja kaplumbağalara benziyorlar.

El Kaide’yi iki yıl içinde yeni bir marka haline getirmek, onun dünyanın en büyük, en zengin, en korkunç ve en becerikli örgütü haline getirebilmek için Hollywood prodüksiyon danışmanlarına ve parlak pazarlama uzmanlarına maaş ödediklerini duysam şaşırmam. El Kaide için yaptıkları gibi bu örgütü de manşetlere koyup, IŞİD’in biyolojik silahlara erişiminin olduğunu ve bu silahları kullanabildiğini söylüyorlar. IŞİD’in kimyasal silah kullanabildiğini, hatta şimdi nükleer silahlara erişiminin olduğunu söylüyorlar. Hızla büyüyen inanılmaz örgütlere baktığınız zaman bile, iki yıl içerisinde iki milyar dolardan fazla bir servete sahip olacak kadar zenginleşme sağlayan bir pazarlama modeli görmezsiniz.

Bu türden, sentetik olarak yaratılmış terör markaları oluşturup Batı’daki tüketicilere bunları pazarlamak, gerçekte yılların, on yılların, yarım asrın deneyiminin sonucudur.

GR: Gerçekten de IŞİD’in El Kaide’yle epey ortak yanı var, ama ondan daha kötü. Devamlı olarak videoları pompalanıyor, sosyal medya hesapları çalışıyor, devamlı olarak faaliyetlerinin parçası olarak yaptıkları gösteriliyor. Çünkü teknoloji çağındayız.

SE: Elbette, bazı yeni pazarlama faktörlerinin de denkleme sokulmasıyla yeniden markalanmış bir El Kaide versiyonundan bahsediyoruz. Elbette, 11 Eylül’ün yaşanmasından 14 yıl sonra bugün insanlara daha fazlasını kolayca satabilirsiniz. Muhtemelen alacaklardır. 11 Eylül’le büyümüş ve eğer gazete okuyorlarsa gazetelerden, yahut sosyal ağlardan ve TV’den bir sürü şey öğrenmiş bir kuşak var. Pek çok şov programında bile terör, terörist, Ortadoğulu-İslami terör gibi kelimeler duyuyorsunuz. Bu, 1950’lere kadar giden bir kelime, fakat 11 Eylül’den bu yana kamuoyuna satılan büyük bir marka ve sonuç olarak askeri-endüstriyel komplekse, istihbarat yapısına, onların yüklenicilerine ve alt yüklenicilerine trilyonlarca dolar harcanmasını meşru kılıyor.

Trilyonlarca dolarlık bir ekonomi yaratıldı ve amaç bölgesel jeo-stratejik hâkimiyet, zira açıkça çıkıp “biz Suriye’yi ele geçireceğiz ve üçe böleceğiz” diyemezler. Bugün ABD’de var olan kayıtsızlıkla bile bunu satmak çok zor olacaktır, imkânsız değilse de çok zor olacaktır. Fakat sentetik olarak bu tür olaylar ve terörist gruplar yaratırsanız, bunu gösterip “bu insanların ellerinde nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar var, içlerinden bazıları da mavi gözlü, belli etmeden ABD’ye gelip Iowa’daki okulu havaya uçurabilirler” derseniz bu kamuoyunda büyük ilgi görür ve insanlar, insansız uçakların oraya gidip bombalamasına ve ülkeleri ele geçirmesine rıza gösterirler.

Bu, bahane oldu, meşruiyet gerekçesi oldu. 11 Eylül’den hemen sonra Irak hedef oldu, oysa Irak’ın bu olaylarla hiçbir ilgisi yoktu. Arkasından Afganistan, sonra Libya, şimdi Suriye ve Yemen. ABD’de bir tek kişi çıkıp da, “ne oluyor yahu, niye Yemen’i bombalıyoruz” demez mi? Çöldeki yoksul bir ülkeden bahsediyoruz. Dönüp şunu diyebiliriz: “bakın orada IŞİD markası var, IŞİD de gelip Iowa’da sizi vurabilir”. İnsanlar da “ah, hayır, lütfen gidip onları bombalayın, ne yapmanız gerekiyorsa yapın” der, çünkü gerçekten de korkuyorlar.

GR: ABD’de insanları korkutuyorlar, ama Kanada’da bile özel olarak West Edmonton Alışveriş Merkezi’ni hedef alabileceklerini söylediler, bu yüzden de Muhafazakar hükümet “IŞİD’in işini bitireceğiz” söylemini bir seçim sloganı haline getirdi ve Vatanseverlik Kanunu’na benzeyen C-51 Kanunu’nu çıkardılar. Dolayısıyla bu durum, Batı ülkelerinde işliyor. Bu markaları epey insan satın alacak.

SE: Kesinlikle. Ben en azından Amerika Birleşik Devletleri’ndeki insanların çoğunluğu için bunu söyleyebilirim. Her şeyden önce onlar için bunu hazmetmek kolay ve çoğu da eleştirel düşünme becerisinden yoksun bırakılmış durumda ve sadece ana akım medyada söylenen esas sözleri duymak istiyorlar. Gerçekten de kurgu temelli sit-com’larla haberlerde, mesela CBS ve NBC’de gördükleriniz arasındaki fark bulanık. Elele çalışıyorlar ve insanlar bunu kabul ediyorlar.

Özellikle 11 Eylül’den bu yana istihbarat yapısından, askeri-endüstriyel kompleksten, bahsettiğim gibi yüklenici ve alt yüklenicilerden oluşan büyük bir endüstri yarattıklarını kabul etmemiz gerekiyor. ABD’de ülke içinde trilyonlarca dolar harcanıyor. Bunun Irak’ta, Suriye’de, Ortadoğu’da hâkimiyet kazanma meselesine dönüştüğünü, bunu da Orta Asya’nın izlediğini görüyorsunuz. Ukrayna’da durum sakinleşti, ama istediğimizi aldık.

Öngörüm şu ki, bir sonraki aşamada Gürcistan’da isyanlar göreceğiz. Zira bazı terör eylemleri olacak ve bunlar için IŞİD gruplarıyla işbirliği yapması muhtemel menfur Çeçen gruplar suçlanacak, bu ise Gürcistan’ı resmen NATO üyesi olmaya itecektir. Gürcistan’da şimdiden askerlerimiz var, üs anlamında bu şimdiden mevcut. İşte bu yüzden bölgede göreceğimiz bir sonraki gelişme bu olacaktır.

Ortadoğu’da İran meselesi şimdilik askıya alındı. Bu geçicidir, tamamen stratejiktir. İran’la barış yapan bir başkan mirası yarattık. Bir sonraki başkanın görevdeki ikinci veya üçüncü yılında bu konu geri gelecek, yeniden bir mesele olacak ve İran konusunda her şey yapılıncaya kadar devam edecektir.

Fakat en önemlisi, ABD’deki insanların – Kanada’dan emin değilim – duyuyor dahi olmadığı iki bölge var. Bunlardan biri, Rusya’nın arka kapısı olan Orta Asya/Kafkaslar bölgesi, diğeri ise Türkistan, Uyguristan bölgesidir. Çin’in Şincan diye adlandırdığı Uygur bölgesidir. İnsanlar bu bölge ve orada olanlar hakkında pek bir şey duymuyor. Oysa o bölgede amaç doğrultusunda çeşitli terör birimlerini eğitiyor ve yerleştiriyoruz. Tıpkı Tayvan gibi: burada Müslüman Uygur halkı olduğu için bu bölgede ayrılık yaratmak ve askeri üs kurmak istiyoruz.

İnsanlar bunun fazla olduğunu düşünebilirler, fakat bugün sahip olduğumuz teknolojiyle bunu araştırabilir ve neden önemli olduğunu görebilirler. Son 10-15 yıldır bu hedefe doğru yöneldik ve hayata geçirilecek operasyonlar bizi nihai hedefe taşıyacaktır. Bu benim, gelecek yıl bu zamanlarda yayınlamayı umduğum bir sonraki kitabımın konusu olacak.

Çev: Selim Sezer    

www.medyasafak.net

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

One Response

  1. nefsi mülkiyetçi düzenin operasyonel odaklarınıdan türetilmiş icsel olarak hissettiğimiz yönleri bilgilendirici bir zaman ve ufuk turu…baki selamlar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir