Türkiye, Suriye Rejimi Düşse de Kaybedenlerden

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

19 Mart 2013 Salı

Lübnanlı stratejist ve Türkiye uzmanı Muhammed Nureddin‘den AKP hükümetinin Suriye politikasını konu alan önemli bir analiz…

Muhammed Nureddin

Es-Sefir

Suriye krizi başladığından beri Türkiye’nin dış siyaseti için, bütün görüşleri ve başlıkları ile beraber bir saha testi oldu. Krizin erken dönemlerinde, Ankara’nın duruşunda bir dönüşüm başlangıcının işaretleri görülse de, bu geçen iki yılda bu çark edişin özellikleri ve Türkiye’nin rolünün niteliği, hedefleri ve eğilimleri tamamen ortaya çıkmış oldu.

Sistematik bir düzenleme yapmadan, bu konuyla ilgili aşağıdaki notlara bir bakalım:

1- Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmed Davudoğlu; en sonuncusu 2011 Ağustos’unda olan, onlarca ziyarette ettiği nasihatlerden sonra, pozisyonlarını değiştirip rejime muhalif olduklarını söylese de, Türkiye daha o zamanlar, krizin başlangıcından bir aydan daha kısa süre sonra, Suriye siyasi muhaliflerine ”sıcak kucağını” açma yoluna girdi. Ondan kısa bir süre sonra ise Türkiye bu sefer kucağını, silahlı muhalefet olan Özgür Suriye Ordusuna açtı.

2- Türkiye, Özgür Suriye Ordusunun liderlerine merkez ve karargahlar açarak, rejimi devirme savaşının başında yer almak istedi. Suriye’nin ilk muhalif meclisi de İstanbul’da, Suriye Ulusal Meclisi adı altında kuruldu. Bunun ardından Türkiye, envai çeşitteki silahlıların ve radikallerin geçiş merkezi oldu. Batı’nın bu konu ile ilgili tüm raporlarının ile belgelerin uzlaştığı nokta, Türkiye’nin, Suriye’ye doğru akan bu silahlıların askeri ve lojistik yardımlarının yapıldığı bir üs haline dönüştüğüdür.

3- Bir diğer taraftan Türkiye, rejimi devirme adına bölgesel ve uluslararası çalışmaların motoru oldu. Ankara’nın buluşlarından biri olan ”Suriye’nin Dostları Konferansı” gibi. Aynı zamanda Türkiye, Arap Birliği zirvesi ile, Suriye’nin üyeliğini düşürmeye yönelik bir koordinasyon halindeydi. Bunun yanında, uluslararası toplantılarda Türkiye diplomasisi; Rusya ve Çin’in pozisyonlarına baskı yapmaya başlarken, Güvenlik Konseyi’nden de tampon bölge veya askeri müdahale kararı çıksın diye uğraş verdi.

4- Türkiye bütün ağırlığını, rejimi Suriye haritasından tamamen kaldırmaya verdi. ”Ya hep ya hiç” sloganını yükselterek, Suriye rejiminin, Tunus, Mısır ve Libya’daki rejimler gibi hızlı bir şekilde devrileceği bahsine girdi. Ankara, Suriye rejiminin devrilme tarihini de belirlemeye başlayarak, rejimin devrilme şartlarını güçlendirmek için psikolojik girişimlerde bulundu. Türkiye’nin girdiği bahis, tek yönlü ve başarısız olabileceği konusunu tartışmadan, Türkiye siyasetini sorunların içine ve çıkmaz bir yola sürükledi. Türkiye bu sorunları iyileştirmek için geriye dönüp hesaplarını tekrar gözden geçirmiyor, aksine daha da öne çıkan siyasetler izlemeye çalışıyor.

5- Ankara’nın Suriye siyasetinin en büyük hatasının ve başarısızlığının, Türkiye dış siyaset teorisyenlerinin, Suriye’nin iç siyasetini ve dengelerini okumadaki yetersizliğinden kaynaklandığı çok açık. Ayrıca Suriye’nin bölgesel denklemlerdeki yerini ve rolünü, Rusya ve Çin’in dış siyasetlerini ve yeni dünya düzeni hatları için var olan dengelerde ve mücadelelerde Suriye’nin rolünü düzgün okumadıkları çok açık.

6- Türkiye, tehlike sonuçlarla karşılaştı. Türkiye içinde Alevi-Sünni mezhepleri arasındaki tıkanıklık arttı. Kuzey Suriye’de, Türkiye’nin, askeri olarak girer ortadan kaldırırız tehdidi ile karşıladığı, sahada bir Kürt gerçeği görünmeye başladı.

7- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da benimsediği, Ahmed Davutoğlu’nun ortaya attığı ”sıfır sorun” görüşü, ancak bir kaç yıl sürebildi ve şimdi hızlı bir şekilde fikirlerini altüst eden sonuçlarla çöktü. Türkiye’nin Suriye konusundaki duruşu, komşuları olan Suriye, Irak ve İran ile, Lübnanlılardan bir kısmı ve Rusya ile ilişkilerini sıfırlama yönünde yol almasına neden oldu.

8- Suriye krizi, Türkiye’nin duruşundaki çifte standardı da ortaya çıkardı. Türkiye ”biz Suriye halkı ile beraberiz, rejim ile değil” diyerek Suriye ile ilişkilerini sıfırlarken, bu sloganları Bahreyn devrimi söz konusu olunca dillendirmiyor ve susuyordu.

9- Türkiye dış siyasetinin, Suriye rejimini devirmeye yönelik çalışmalarıyla birlikte bir taş ile birden fazla kuş vurmayı hedeflediği gayet açık bir şekilde görülmeye başlandı. Bu hedeflerden en önceliklisi, Türkiye’nin bölgede tek oyuncu olmak istemesidir. Ankara, Suriye rejiminin devrilmesinin, Irak’taki rejimi de zayıflatacağını ve rejimin devrilmesinin önünü açacağını öngörüyordu. Bunun ardından Hizbullah’ın Lübnan’da darbe alacağını, böylece İran’daki İslami Devrim’in daha kolay bir şekilde kuşatma atına alınabileceğini, İran’a darbe vurulacağını düşünüyordu. Davutoğlu’nun 27 Nisan 2012 tarihinde Türk parlamentosu önünde yaptığı konuşma, bölgeyi ortaksız -Arap bile olsa- tekeline alma çalışmalarını anlamak için çok önemli bir işarettir.

Suriye rejimini devirmeye yönelik çalışmalarının bir diğer hedefiyse, Erdoğan’ın ağzından dökülmeyen fakat iftira veya yalan olduğunu da söylemediği ama sözler, sesler, resimler ve bir sürü başka ilişkilerin ispatladığı, Yeni Osmanlı için bir yol açmaktır.

10- Ankara, bölgede Sünni eksenin bir parçası olarak görülmeye başladığında, sloganlarını, laik ve demokratik olduğunu belirten şiarlara dönüştürdü. Ankara’nın pozisyonunda ideolojik, etnik ve mezhebi motivasyonlar olduğu da ortaya çıktı. Suriye muhalefetinin kendisinde de ayırım yapan Türkiye, içte ve dışta laik güçlerden ve Kürt muhaliflerinden uzak olan Müslüman Kardeşler hareketine kucak açtı.

11- Suriye krizi, Türkiye’yi NATO’ya daha çok bağlı kılacak olan, Patriot savunma füzelerinin ve füze kalkanının Türk topraklarına yerleştirilmesine neden oldu.

12- Türkiye, civardaki ülkelerle olan bütün ilişkilerini kurban verdi. Başlarda, çevre ülkelerden cevap bulabilen ve açık bir politika izleyen Türkiye ağırlığını da kaybetti. Türkiye, başka ülkelerin iç işlerine karışan bir ülke haline gelmişti. Hüsnü Mübarek’in bırakması gerektiğini söylerken, Suriye rejimini devirme uğraşlarına, pratik olarak ortaklık ediyordu. Bunların ardından, Türkiye’nin sıfır sorun siyaseti, Türkiye’nin istemediği rejimleri devirme siyasetine döndü. Bu durum, önceden İsrail ve Batı ile ittifak ile yetinen daha sonra ise diğer devletlerdeki iç mücadelelerde taraf tutmaya başlayan Türkiye’nin, rolünde meydana gelen tehlikeli bir gelişmedir.

13- Suriye’deki rejimin kalışı aynı zamanda Türkiye’de iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin politikalarının başarısızlığı olarak tanımlanacaktır. Bu keskinlik ile Türkiye, herhangi bir uzlaşmayı engelleme ve diyalog karşıtı kışkırtıcı girişimlerde bulunması ile beraber, yeni pozisyonlara varabilmek için askeri çatışmalara destek sunacaktır.

Bütün bunlarla beraber, Suriye’deki rejimin devrilmesi, Türkiye için bir zafer oluşturmayacaktır. Sorun, bu rejimin kalışı veya gidişi ile ilgili bir mesele değildir. Türkiye ve diğer dini, mezhebi ve etnik gruplarla olan ilişkileri, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde olanlardan sonra, tekrar yenilenemez. Suriye krizi nedeniyle komşuları; Tunus ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler yönetimini teyit etmesinden dolayı da daha uzaktaki Arabistan, Emirlikler ve diğerleri, Türkiye’ye duydukları güveni kaybettiler ve şüpheleri artmaya başladı.

Çev: Hasan Sivri

medyasafak.com

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir