Yol Verildi Bir Kez

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu’yla

ABD güdümlü gericilerin önleri tam olarak açıldı bir kere. Tutabilene aşk olsun.

 Bu referandumdan sonra AKP iktidarı hiç beklemeden HSYK’yı, Anayasa Mahkemesi’ni, Danıştay’ı ve Yargıtay’ı ele geçirdi. Dolayısıyla tüm yargı sistemine dinciler egemen oldular. Yargıya bayraklarını dikenler 4+4+4 yasası ile“Eğitim Sistemi”ni de istedikleri gibi şekillendirecekler. Olay İmam Hatip okullarının orta kısmının yeniden açılmasının çok ötesinde gelişmeler yaratacak özelliktedir. Artık okulların hepsini İmam Hatipleştirecekleri değişiklikleri gerçekleştirdiler.

AKP iktidarı dış politikalarının uygulamaya sokulmasında ise tek yanlı davranma imkânları sınırlı olduğu ve efendilerinin gündemleri ve tercihleri farklılaşmaya başladığı için başarılı olamadılar. Hatta dış ilişkilerde altında kaldıkları gün geçtikçe daha net bir şekilde ortaya çıkan Neo-Osmanlıcı politikaları eğitim alanında hayata geçirdiklerini söyleyebiliriz.

 4+4+4 gerici eğitim sistemini TBMM’den geçirirken direnen öğretmenleri, öğrencileri ve milletvekillerini dövdüler, “anladıkları dilden” konuştular. Demokrasi, parasız-bilimsel ve laik eğitim, eğitimde eşitlik gibi taleplerde bulundukları için saldırıya uğrayanlar ile acımadan saldıran tarafların “tasada ve kıvançta” nasıl bir ve beraber olacaklarını bu ülkeyi yönetenlere sormak gerekir. Bu saldırganlığı meslek edinmiş, toplumun bir kesimini sürekli tehdit eden, yöneticilerle nasıl bir ve beraber olunacak, bu mümkün mü? Zorla birlik, beraberlik olur mu? Dayak atanla dayak yiyen nasıl aynı ideallerin peşinden gidebilirler, bu eşyanın tabiatına aykırı.

Bu arada ilericilerin, devrimcilerin yedikleri biber gazından, üzerlerine sıkılan sudan ve yedikleri coplardan Anayasa Referandumu’nda “Yetmez Ama Evet” diyenlerin yanı sıra “Boykot” tavrına girenlerin de sorumluluğu olduğunu hatırlamalıyız ve hatırlatmalıyız. Eğer bu iki kesim de “Hayır” deselerdi bu sonuç doğmayabilirdi. Hatta o zaman AKP genel seçimlerde o kadar yüksek oranda oy da alamayabilirdi. İçi boş, bir aldatmacadan, bir gösteriden öte anlamı olmayan, emperyalizmin kurdurduğu sistemin kendisini değil “iki kişi”nin yargılanması için “Evet” diyenler de bu şaheserleriyle öğünebilirler.

 Bu referandumdan sonra, yargı ve eğitim alanında gerçekleştirilen gericileştirme, faşistleştirme hareketleri son ikiyüz yılda inişli çıkışlı bir biçimde de olsa süren “aydınlanma” çabalarını yok etmek anlamına gelmektedir. Tarihimizin gördüğü en büyük gericileştirme hareketini bu gün iktidarda olan kifayetsiz kadroların gerçekleştirmesine yardımcı oldukları için gelecek nesiller ve tarih bu sözde solcu liberal çevreleri asla affetmeyecektir.

Bugün, getirildiğimiz noktada iktidarın en tepesinde olan şahıs, ülkenin faşistleştirilmesine, gericileştirilmesine karşı Ankara soğuğunda direnen devrimcilere gaz attırmakla, su sıktırmakla, coplatmakla kalmıyor üstüne üstlük dalga geçiyor. Bu sakat anlayışı bunlar kimden, hangi kesimden öğrendiler? Bir Anadolu insanı bu zihniyetle yetiştirilmez. Bu tür kindar tavrın altında ancak Vahabilik olabilir. 20. yüzyılın başlarında İngiliz emperyalizmi ile işbirliği yaparak Osmanlıyı bile hançerleyen emperyalizmin uşakları Vahabiler, günümüzün Amerikan Sünnileri, bu ülkenin aydınlanmacılarına, devrimcilerine ve emekçi halkına karşı Batı emperyalizminden aldıkları güçle saldırganlaşıyor ve dil uzatabiliyorlar.

 Egemen çevreler, her yeni yapılanma politikasını uygulamaya sokmaya başladıkları zaman yaptıkları gibi emekçileri korkutarak, yıldırarak teslim almak isterler. Ekonomiyi yeniden yapılandırmaya kalkışırlar yeni saldırılarla karşılaşırız, yargı alanını ele geçirmeye kalkışırlar yine saldırılara başlarlar, şimdi eğitimi ele geçiriyorlar bildik saldırılarına devam ediyorlar. Asıl işçi haklarını kısıtlamaya dönük yasalar çıkaracakları zaman ve Yeni Anayasa vesilesiyle daha fazla saldırı ve yıldırma politikaları ile karşı karşıya kalacağız.  

Öte yandan, yargı ve eğitim alanlarındaki gericileştirme ve faşistleştirme eylemlerinin yarattığı iktidar açısından olumsuz havayı dağıtma işine yaramaktan başka fazla bir anlamı olmayacak olan, 12 Eylül’ün iki uygulayıcısını göstermelik olarak yargılamaya başlıyorlar. 12 Eylül faşizmini bir sistem olarak ve asıl yaptıranları değil sahneye sürülen iki oyuncusunu “yargılama” girişimi ile halkın dikkati sahte hedeflere ve suni gelişmelere doğru çevrilerek gerçek gündemlerini ve saldırgan yüzlerini gizlemeyi amaçlıyorlar.

Elektriğe, petrole ve doğal gaza son olarak yapılan ciddi boyutlardaki zamlar gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Bu arada, R.T. Erdoğan ve A. Davutoğlu’nun Seul ve İran gezisinde karşılaştıkları küçük düşürücü davranışlar ve takip ettikleri dış politikada yaşadıkları başarısızlıklar da unutturulmaya çalışılacaktır. Suriye ile ilgili İstanbul’da yaptıkları gösterinin de bu başarısızlığı örtebileceğini sanmıyoruz.

Düzenledikleri saldırılara ve tertiplere rağmen bu ülkenin on yıllara dayanan deneyimli ilerici-devrimci emekçilerin, emperyalizmin ve dinci-faşizmin her türlü baskısından yılmadan mücadeleye daha büyük bir kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceklerine inanıyoruz. Kafaları karıştırmak, bilgileri ve kavramları karartmak için ortaya saldıkları kiralık laf ebeleri ve kalemşorlarına asla yüz vermeden, devrimci geçmişimizden aldıkları bilinç ve cesaretleriyle bilimsel bilgiyi birleştirerek zalimin ve hayının önünde geri adım atmayacaklarını biliyoruz.

 Önümüzdeki dönemde, egemenlerin bu saldırganlıklarına karşı ilericiler-devrimciler olarak en başta Yeni AKP Anayasası’na doğrudan, cepheden karşı durulacağına inanıyoruz. Çünkü 12 Eylül Anayasası emekçilerin anayasası olmadığı gibi AKP Anayasası da emekçi halkın anayasası olmayacaktır. Halkımız bu sefer solcu görünüp AKP’ye hizmet edecek “demokrasi” ve “insan hakları” çığırtkanlarına yüz vermeyecektir. Emekçi halkımızın herkesin bu günlerdeki tavrını, özellikle de devrimci geleneklerden gelenlerin görüş ve eylemlerini çok yakından izlediğine kuşkunuz olmasın.

Hiç unutmayalım! Yeni AKP Anayasası, emperyalizmin yeni hegemonya ve sömürü politikalarını daha etkili bir şekilde uygulayabilmek ve dinci faşizmin hâkimiyetini güçlendirmek için yapılacaktır. Bırakın sahte 12 Eylül yargılamasını, Suriye’ye müdahaleye kalkışsalar bile emekçi sınıfları aldatmanın eskisi kadar kolay olmayacağını söyleyebiliriz.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir