Alternatifsiz krizi elbette ki solcuların eksikliklerine bağlamamak gerekir.
mtakad@anafikir.gen.tr
İçinde bulunduğumuz alternatifsiz kriz dönemini bir türlü tam anlamayan (kendilerine öyle dedikleri için) “sol” kesimler var. Bir kısmı buna inanılmayacak kadar sağ bir açıdan bakıyor, emperyalist kapitalizme karşı mücadele olanaklarını –bin bir kıvırtma ile- inkâr ediyor. Ama “sağcı” (eskiden sağ sapma denirdi) solcular her zaman olmuştur. Bir diğer kesim de dünyaya sanki elli ya da seksen yıl öncesinin krizlerini yaşıyormuş gibi bakıyor.
Bu bakışların kısa sürede değişmesini beklememek gerekir. Geçmişe takılıp kalanlar koşullar ne olursa olsun daima fabrika ayarlarına (yani 1930 model solculuğa-çünkü o dönemin, bize 1960’larda tercüme edilen temel kitaplarıyla yetişmişler) geri dönüyor. Belki de kendilerini ancak öyle tanımlayabiliyorlar. Sorunun birçok nedeni var ama işin özü yeni arayışların onları korkutmasıdır. Bir zamanlar örülmüş ama şimdi her yanı delik deşik olmuş, hiçbir işe yaramayan kozalarından çıkmak istemiyorlar. Bu nedenle de sağ politikalar karşısına, toplumda karşılık bulacak bir alternatifle çıkamıyorlar. Korkunun ecele faydası yok. (Bakın birdenbire yeni -ama aslında çok eski- bir önerme bulduk). Cesaretle yeni denizlere açılmak gerekir.
Alternatifsiz krizi elbette ki solcuların eksikliklerine bağlamamak gerekir. Bir zamanlar, ABD İç Savaşı’nın güneyli komutanlarından General Pickett’e Gettysburg Muharebesinde niçin yenildikleri sorulmuştu (Pickett’in burada Lee’nin emriyle kuzeyin tahkimatlı siperlerine yaptığı ve askerlerinin büyük kayıp verdiği hücum çok meşhurdur). Pickett biraz düşündükten sonra “hmm! Galiba kuzey ordusunun bununla bir ilgisi var” demişti. Evet, biz de yenildik ve “hmm! Galiba emperyalizmin ve işbirlikçi güçlerinin bununla bir ilgisi var.” Ne var ki bu çok uzun bir mücadeledir.
Önerme 1: Biz çok uzun bir mücadelenin ortalarındayız, belki ortalarına bile gelmedik…
Bana sorarsanız, şayet iklim felaketi filan olmazsa 200 yıl kadar sürebilecek bir mücadelenin 60. yılındayız derim, mesela…
Önerme 2: Tam bağımsızlık kazanılmadan daha iyi bir toplum için mücadelenin başarılı olması beklenemez.
Bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi bir bütündür. Öte yandan hegemonya altında, bütün kurumlarına nüfuz edilmiş bir toplumda ufak tefek başarılar kazanılabilir ama bunlar dahi geçicidir. Tam bağımsızlık kazanılmadan hiçbir kalıcı başarı sağlanamaz. Zaten durumu görüyorsunuz.
Önerme 3: Daha iyi bir toplum için mücadele sadece sosyalistlere ait değildir.
Bu Türkiye için özellikle geçerlidir. Sol hiçbir zaman çok geniş bir taban bulamamıştır ama sayısının çok üzerinde bir etkiye sahip olduğu dönemler yaşanmıştır. Bağımsızlık ancak geniş kesimlerin katılımıyla elde edilebilir. Bu nedenle samimiyetle bağımsızlık ve demokrasiden yana olan bütün unsurların saygıyla karşılanması ve katkılarının değerlendirilmesi gerekir.
Önerme 4: Yurtsever olmayan sosyalist de olamaz.
Bu, 2. önermenin devamıdır. Emperyalizme bağımlı olmanın ötesinde emperyalizmin içselleştiği bir ülkede, bağımsızlık mücadelesi vermeden demokrasi ve sosyalizm için mücadele ettiğini söyleyenler ya gafildir ya da ruhunu satmıştır. İzaha bile gerek yok.
Önerme 5: Geçmişe takılıp kalanlar ileri gidemez.
Gelenek çok önemlidir. Ama gelenek esas olarak yol haritası değil, genel bir yol göstericidir. Geçmiş çok büyük bir hızla geride kalmaktadır. Geçmişten alacağımız şey genel bir bakış açısıdır. Çoğumuz geçmişten formül çıkarmaya çalışma hatasına düşmüşüzdür. Başka bir zaman ve başka bir mekânda, başka sosyal ilişkiler ağı için ve çok özel koşullarda geçerli olan formüller hiçbir başka duruma uygulanamaz. Herkes kendi aklına güvenmelidir. Marx mezarından kalkıp günümüz solcularının acıklı durumunu görseydi sopayı kapıp girişirdi. Geçmiş değerleri incelemek ve yararlanmak başka, bire bir sahiplenmek başka şeydir.
Önerme 6: Her devrimin bir karşı-devrimi vardır.
Bunun amiyane ifadesi “bedava ekmek yok” şeklinde olabilir. Hiçbir devrimin kısa sürede kalıcı ve geri dönülmez şekilde yerleştiği görülmemiştir. Yeni kral gelince Cromwell’in cesedi mezarından çıkarılıp parçalanmış, Fransız İhtilali’nden sonra restorasyon gelmiş, vs. vs. Rusya’da geri dönüşü yeni nesiller bizzat izledi. Ne yani, biz de bedavaya gelmiş Meşrutiyet ve Kurtuluş Savaşı’na dayanan Cumhuriyet’ten sonra şimdi sıra sosyalist cumhuriyette, biraz sıkıntı çekeriz ama o kadar da olur mu diyecektik. “Kızım senin adın ne? Mualla. Oh ne ala, ne ala.” Meşrutiyet’in karşı devrimi 31 Mart ile hemen geldi. Cumhuriyet’in karşı devrimi ise ne zaman hızını keser bilemeyiz. Ohoo! İsmail Abi! Senin baban da devrimci miydi?
Önerme 7: Daha iyi bir toplum mücadelesi politikadan önce bir değerler meselesidir.
20. yüzyılın bütün deneyleri bize gösterdi ki, iyi değerler şayet içselleştirilmemişse politika er veya geç rayından çıkmaktadır. Bırakın şu veya bu şekilde sosyalizmi yaşatamamış ülkeleri, sosyalist partiler (ve sosyalist olmayanlar da) değerleri ön planda tutmadıkça ayakta kalamıyorlar. Kısa sürede meşru izahı olmayan baskılara yöneliyorlar ama bu baskılar onların altını daha da oyuyor. Birçok eski –sözde- sosyalist ülkede iktidar partilerinin çetelerin hatta kabilelerin eline geçmiş olduğu anlaşıldı. Partilerin ömürleri toplumlara kıyasla çok kısa. Değerleri –belli demokratik ve hukuki usulleri ve temel hakları- önemsemedikleri oranda daha da kısalıyor. Bazıları kâğıt üzerinde yaşasa da işlevsizleşiyor. Öte yandan değerlerin nasıl içselleştirileceği de başlı başına ayrı bir sorundur.
Önerme 8: Kısa vadeli politik çıkar için temel insani değerlerden taviz verenler uzun vadede asla başarılı olamıyor.
Amaç için her araç mubah değildir. Güç bir ahlaki çerçeve içerisinde kullanılmalıdır. Birinci Dünya Savaşı ve izleyen kriz dönemi, kapitalist sömürü ve emperyalist yayılmacılığın zaten aşındırmış olduğu ahlaki çerçeveye hemen hiç yer bırakmadı. Bu da amaç için her yolu meşru gören nesillerin yetişmesini kolaylaştırdı. Ne var ki kötü yöntemler kullananlar hiçbir zaman iyi bir toplum kuramıyor. İyi bir toplum için gerekli olan dengeler ancak uzun ve sabırlı mücadeleler sonunda elde edilebiliyor. Temel insani değerler insanlığın binlerce yıl boyunca biriktirmiş olduğu farklılığa saygı, uzlaşma kültürü, hukukun üstünlüğüne bağlılık, doğaya ve yaşama saygı gibi unsurlardır. Öte yandan, her türlü kalleşliği yapan bir düşman karşısında kurallara veya ilkelere körü körüne bağlılık gibi bir saflık da yapılmamalıdır ama temel değerler içselleştirilmeli ve referans olarak kabul edilmelidir. O halde düşmanda ne farkımız kalır demeyin. Amaç-araç bütünlüğü bu referanslar çerçevesinde günün koşullarına uygun ama gene de mücadele içerisinde meşruiyeti savunulabilir dengelere oturtulabilir.
Önerme 9: Sol ideolojisini yeniden geliştirmek yerine şablon arayışını sürdürdükçe hiçbir başarı elde edemez.
Hiçbir şablon, yerli dahi olsa gerçek hayata uymaz. Bunları 35 yıl sonra tekrar söylemek zorunda kalmaktan ne kadar utandığımı, üzüldüğümü anlatamam. Demek ki şaşkınlık sürüyor ve hatta artarak sürüyor. Sol bu nedenle daima gelişmelerin dışında kalıyor ve boy atmıyor, hatta kısalıyor. Bunu değiştirmek ancak ve öncelikle zihinlerde yapılacak bir devrimle mümkündür. Bu da şematik-mekanik düşüncenin yıkılması ve bunu önleyen korkudan kurtulmakla mümkündür. Korkunun ecele faydası yok.
Önerme 10: Tarihte kaçınılmazlık yoktur. Hiçbir şey garanti değildir. Geleceğin biçimlerini öngöremeyiz.
Tarih bütün uygarlıkları sırasıyla tasfiye etmiştir. Belki de bütün ulusal farklılıklar ve kurumsallaşmış inançlar ortadan kalkıncaya kadar bu tasfiyeler sürecektir, tabii insanlık bundan önce ortadan kalkmazsa. Bu nedenle kaçınılmaz bir sürece girileceği asla hayal edilmemelidir.
Önerme 11: Sorunu doğru koymak için yaşanılan süreçleri kavramak gerekir.
Modern ve karmaşık bir toplumda çok sayıda süreç iç içe ve birbirlerini etkileyerek işleyip durur. Bunların bazılarını kavramak süreci anlamaya yetmez. Geçmişte bazı süreçleri çok iyi inceledik ama diğerlerini ihmal ettiğimiz için hüsrana uğradık. Bunda şabloncu bakışın olumsuz etkisi büyüktü. Bundan sonra daha dikkatli olmak gerekir. Sokakta karşıdan karşıya geçmenin bile sola, sağa, sonra tekrar sola bakmak gibi prosedürleri var. Sosyal mücadelelerin değerlendirme-uygulama prosedürleri olmayacak mı? Prosedür sevmeyenlerden sakının. Ya art niyetli, ya da tembel ve yeteneksizdir. Prosedür olmadan hiçbir gelişme olmaz.
Önerme 12: İdeolojik birlik değil temel konularda uzlaşma peşinde koşmalıyız.
Siyasetin temeli uzlaşma anlayışıdır. İdeolojik birlik ise sağlıklı düşünceyi engelleyen, hastalıklı bir amaçtır. Niçin herkes aynı düşünsün ki, var mı böyle bir şey. Gerçek ilerleme farklı düşünceleri olabilen kişilerin önemli amaçlar için bir araya gelmeleriyle sağlanır. Böylece canlı bir tartışma ortamı içerisinde fikir üretilir, en doğru politikalar üzerinde anlaşılabilir. Uç bir örnek verelim. Geçmiş devrimleri yapanların hiç birisi aynı şeyleri düşünmüyor, sürekli tartışıyor ve uzlaşıyordu. Ne zaman ki monolitik siyasi yapılar öne çıkarıldı, o zaman devrimler bitti çürüme başladı. İdeolojik birlik arzusu (ki zaten daima zorlamadır, propaganda amaçlı suni görüntüler hariç- hiçbir zaman hiçbir yerde gerçekte olmamıştır, olamaz da) ilerlemenin yegâne temeli olan farklı düşünceyi sevmez.
Önerme 13: Kültür bir bütündür. İçinden istediğinizi seçip alamazsınız. Alırsanız bu başka şeylerle birlikte gelir.
Dünya çapındaki kültür bütünlüğünü görmeyen yoktur elbet. Ama bunu gördüğü halde bunun içinden, hatta geçmişinden bazı şeyleri cımbızla çekip kullanmak niyetinde olanlar var. “O kültürün hepsini almayız arasından seçeriz” diyenler hep olur ama kazın ayağı öyle değildir. Ne alırsanız alın (bilim, sanat, ekonomik veya politik kurum, ya da ürün) o, yanında farklı anlayışlar ve ilişkilerle birlikte gelecek ve orijinal beklentilerinizden çok farklı sonuçlara yol açacaktır. Bir de bunların etkileşime geçeceği farklı yapıların özellikleriyle birlikte ortaya çıkabilecek bileşimleri düşünün. Bundan 60 yıl önce batıyla yeni ilişkiler kuranlar onların ülkemizdeki kurumların tümünü belirleyecek hale gelmesini hayal dahi edemezlerdi. Ama bugün de demokrasi için sadece onlara güvenen gafil solcular yok mu?
Önerme 14: Bu önermeler sadece daha kapsamlı düşünceyi teşvik içindir. Başka bir işlevi yoktur.
Yoktur yani… Ne olabilir ki…
Önerme 15: Önermelere sınır yoktur. Sayısız yenisi yazılabilir.
Zaten yazmak gerekir. Herkes önermelerini geliştirmelidir.
Bu yazı için sonsöz (daha doğrusu son sorular):
Her yeni inanç, politik yanı olsun veya olmasın- bir ahlaki (etik) çerçeve ile gelmiştir, öyle olmak zorundadır. Bu çerçeveyi oluşturamayan veya içselleştiremeyen siyasi hareketler –şekil 3c’de görüldüğü gibi, siz onları bilirsiniz elbet- batmaya mahkûmdur. (Esas olarak solcular için) sorular: Çevrenizdeki solcu arkadaşlarınız sosyalizm için bir ahlaki çerçeve tanımlayabiliyorlar mı? Bu tanımlanmış mı? Tanımlanmışsa ne zaman, kim tarafından, nasıl tanımlanmış? Tanımlanmamışsa nedenleri ne olabilir? Böyle bir şey yok mu, yoksa arkadaşlarınız mı bilmiyor? Sosyalist etik üzerine okuyan var mı? Bu konudaki yazılardan haberdar olan var mı? Bunu bir ihtiyaç olarak görmüş kaç kişi var? Belli bir (ahlaki) çerçeveye sahip olan ve olmayan solcu liderlere örnek verebilir misiniz? Ahlaklı olmanın siyasi olarak doğru olmakla bir ilgisi olabilir mi? Nasıl? Yoksa etik (başka şeylerin yanı sıra siyaset için de) siyasetten tamamen bağımsız bir referans mı olmalıdır? Ya da özel bir referansı mı olmalıdır? Çevrenizdekiler bu konu üzerinde düşünmüş mü? Yanıt verirken kem küm ediyorlar mı? Sosyalizm bir inanç mıdır, teori midir, yoksa bir politika mıdır? Yoksa hepsi birden midir? Sosyalizm ile sağda yer alan inanç ve/veya politikaların ahlak sistemleri arasında ortak noktalar var mıdır? Olabilir mi? Aabooov! Daha çok işimiz var, çook.
Tanju Akad