Değerli Anafikir okurları,
Son bir aydır, özellikle de 31 Mayıs İsyanıyla birlikte
Anafikir’in okunma oranı hızla yükselişe geçti. Bu olumlu gelişmeye paralel olarak sitemiz iki genç ve yetenekli yazara kavuştu. Ayşe Tütüncügil ve Mehmet Kemal Aladağ.
***
Halk kitleleri meydanlarda, sokaklarda AKP faşizmine karşı cansiperane mücadele yürütüyor. Bu mücadele özünde; emperyalizme karşı bağımsızlık, gericiliğe karşı demokrasi kavgasıdır. Bu halk direnişi, Türkiye’nin yüz yıldır süren devrimci demokrasi mücadelesini daha da ileriye taşıyan önemli bir aşamadır.
Bu kadar önemli bir eylem karşısında işçi sendikalarının suskunluğunu anlayamıyoruz.
DİSK bu günlerde ortaya çıkmayacaksa ne zaman çıkacak. DİSK yöneticiliğinin CHP’den milletvekili tayin edilmeyi beklemenin yeri olmaktan başka işe de yaradığını göstermenin tam zamanı değil mi? Ne DİSK yönetimi ne de SGBP(Türk-İş içinde yönetime muhalif sendikaların oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu) hala “Hükümet İstifa” bile diyemediler. İktidarı doğrudan karşılarına almayan “Hükümet sokakları dinlemeli” gibi dolaylı açıklamalarla yetiniyorlar.
“Genel Grev”siz bir halk ayaklanması yaşıyoruz.
Bu ne biçim sendikacılık?
***
Diğer yandan CHP’nin Genel Başkanı ise çok ince bir politikanın peşine takılmış vaziyette. Abdullah Gül ve Bülent Arınç güzellemeleri yaparak AKP’deki çatlağı büyütmeye çalışıyor. Şıp şıp damlayarak AKP kayasındaki çatlağı büyütmek gibi teferruat işlerle vakit geçireceğine; meydanlardaki halkla birlikte olmayı denesen daha doğru olmaz mı?
***
Sol, sosyalist hareketler ve partiler sokaklarda mücadelenin içindeler. Çalışıyorlar, mücadelenin büyütülmesi, geliştirilmesi için yollardalar. Yalnız burada bir-kaç noktanın altını önemle çizmeliyiz:
Bu harekete kendilerini büyütmek için yaklaşanlar, hareketi büyütmekten çok kendi gruplarını öne çıkaranlar kaybederler. Bu direniş içerisinde mücadele yürütmek, mahalle çalışması veya okulda faaliyet yapmaktan çok farklı. Her şeyden önce bu direnişe katılanlar kendileri bilgisayarlarının, çalışma masalarının başından kakıp geldiler, bilgililer ve zekiler. Egemen sınıfların yirmi-otuz yıldır yarattığı bilgi kirliliğini, bir karanlığı yırtıp geldiler. Onları örgütlemeye kalkışanlar ya da kalkışacak olanlar kadar dünyada ve Türkiye’de neler olduğunu biliyorlar, birçok şeyin farkındalar. Onların önüne çıkacak olan örgütçüler öncelikle bilgili, güven veren ve günceli yakalayan politik önermelere sahip olmak zorundalar. Artık eskimiş ve daha da önemlisi yanlışlığı bu eylemlerle açıkça kanıtlanmış politikaları terk etmeden, bu geniş kitlelerin aklına ve yüreğine hitap etmeyen önermeler ile bu insanlara güven verilemeyeceğini herkes kavramak durumunda. Bu genç direnişçilerin yaşam biçimleriyle ilgili gelecek kaygılarına cevap veremeyen, öne çıkardıkları, onlar için önemli olan felsefi, siyasal, toplumsal ve tarihi değerleri dikkate almayan politik önermelerin onların gözünde hiçbir anlamının olmadığını anlayamayan sol hareketler, bu büyük kitlesel gücün altında kalmaktan kurtulamazlar.
Bu güne kadar yüksekten uçanlar, yüz-iki yüz kişiyle basın açıklamaları vb işler yapmaktan yorulmayanlar, panelden panele koşuşturanlar ve bu yaptıkları işleri “pratik” olarak takdim edenler bu kitlesel kalkışmayla birlikte konumlarını gözden geçirmek durumundadırlar.(Not: kimseyi küçümsemek için bu sözleri söylemiyoruz. Çünkü biz de bu işlerin içinde yer aldık ve bu yanlışta ve yetersizlikte bizim de payımızın olduğu bir gerçek. )
Daha da önemlisi, Batının moda olmuş düşünürlerinden esinlenilerek politik önermelerle ortalarda boy gösterenler bu düşüncelerini bir kenara koyarak bu toprakların çocuklarının arasına girmelidir. Bu kitlelerden aldığı fikirleri, bilgileri devrimci-diyalektik yöntemle maddeciliğin süzgecinden geçirerek kitlelere sunmalı ve bunu yaparken her türlü dayatmacı anlayışı bir kenara bırakmalıdır. Sürekli hale getirilmesi gereken bu yöntemin ana kaynağı olan somut veriler, o kitlelerin eylem ve düşünceleri olmak zorundadır. Yoksa onlardan kopuk politikalar ortaya çıkar ki, o da bugüne kadar yapılan ve başarısız sonuçlar üretmekten başka bir anlam ifade etmeyen durumların bir kez daha yenilenmesi olur.
***
31 Mayıs Direnişiyle birlikte bu konuyla ilgili yazıları öne çekmeye başladık. Bu yaklaşıma uygun olarak daha önce Anafikir’de yayınladığımız “Ekim Devrimine Giden Yol” isimli iki bölümden oluşan devrimler tarihini özetleyen ve yorumlayan yazıyı bir arada yeniden yayınlamanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu yazının üçüncü bölümünü de- özellikle günümüzdeki direnişin değerlendirilmesinde ufuk açıcı olacağına inandığımız 1905 devrimini- yazarın kısa süre içinde bitirerek yayına vermesinin yararlı olacağı sonucuna vardık. İlk iki bölümü bir arada yeniden yayınlıyoruz.
Değerli Anafikir okurları,
Anafikir’de önceki tarihlerde yayınlanan makale ve yorumları yeniden okursanız bu yazılarda, bugün ortaya çıkan halk hareketinin anlamını, niteliğini ve özellikle de solun politik, stratejik yanılgılarını açıklıkla göreceksiniz. Bizim en çok çırpındığımız konuların başında, solun ilerici-demokrat kitlelere ve onların duygu ve düşüncelerine sırtını dönmesinin yarattığı, yaratacağı çok olumsuz sonuçlar geliyordu. Sosyalist solu bu stratejik yanlışa sürükleyenleri sürekli ikaz ettik ama solun ana akımlarını yanlış yollara sürükleyenler bu ikazlarımızı önemsemediler. Ve onlar, o ciddi yanlışı yapanlar, son halk direnişi karşısında hiçbir özeleştiri yapma ihtiyacı duymadan konuşmaya-yönetmeye devam ediyorlar. Sanki hiçbir şey olmamış gibi dün saldırdıkları, yerden yere vurdukları politikaların ve kesimlerin yarattığı siyasal atmosfere tutunmaya çalışıyorlar. Onlara söyleyeceğimiz şudur: Özeleştiri yapın, samimi olun ve halkın bu büyük mücadelesinin parçası olun. Ve hepimiz, bu mücadeleyi ana hedefinden saptırmak isteyen AKP yardakçısı liberallerin ve oportünistlerin saldırılarından korumak için çalışmak zorundayız, devrimcilere düşen görev de budur.
Emperyalizme ve gericiliğe karşı direnişe devam…