Kasım 1989’da Berlin Duvarı yıkıldıktan bir ay sonra H.W. Bush ve Mikhail Gorbaçov Soğuk Savaşı bitiren anlaşmayı imzaladılar. Bir yıl sonra 1990’da iki Almanya birleşti ve ulus üstü Avrupa sermayesi “Yeni Avrupa” planı doğrultusunda Avrupa’yı şekillendirmeye yöneldi. Bu doğrultuda 1991’de Maastricht Anlaşması ile Soğuk Savaş döneminde kurulan AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) Avrupa Birliği’ne dönüştürüldü. Daha sonra dağılan Doğu Bloku’ndan kopan Polonya, Macaristan, Çekoslovakya (Sonra Çek Cumhuriyeti ve Slovakya), Bulgaristan, Romanya (Doğu Bloku’nun dışındaydı), parçalanan Yugoslavya’dan arta kalan küçük devletler (bu devletlerin bazıları aday ülke durumunda) ve SSCB’den koparılan Estonya, Letonya, Litvanya Avrupa Birliği Projesi’ne dâhil edildiler.
Avrupa Sol Partisi (ASP), emperyalist kampın Soğuk Savaş sonrasında kazandığı güven duygusu ile yeni hedeflere yöneldiği, buna karşın komünist-sol cenahın ise amaç ve hedefini büyük ölçüde kaybettiği bir ideolojik politik ortamın ürünüdür. Dolayısıyla, ASP Avrupa devletlerindeki komünist-sol partilerin emperyalist sermayenin ‘Yeni Avrupa’ projesine ayak uydurmasıdır. Önce 1989’da İtalya Komünist Partisi, İspanya Birleşik Sol Partisi, Danimarka Sosyalist Halk Partisi ve Yunanistan Synaspismos bir araya gelir ve Avrupa Birleşik Solu (ABS) adı altında ortak bir parlamento grubu oluştururlar. 1990’lı yıllarda AB’nin genişleme programına paralel olarak ABS de genişler. Fransız Komünist Partisi, Avusturya Komünist Partisi ve Kuzey ülkelerinin; İsveç Sosyalist Halk Partisi, Finlandiya Sol İttifakı ve Danimarka Sosyalist Halk Grubu da ABS’ne katılır.[1] Roma Kongresi ile birlikte 2004’de ABS Avrupa Sol Partisi’ne dönüşür.
Bazı komünist ve radikal sol partiler ASP projesine uzak durdular. Bu partiler ASP’yi ‘‘Avrupa’da kurulmakta olan sistemin içinde yer alarak ona yön vermeye ve Avrupa kapitalizmini insanlaştırmaya’[2] çalışmakla eleştirdiler.
Günümüzde ASP, 21 ülkeden 31 partinin ve bireylerin de üye olduğu bir çatı partisidir. Parti başkanlığını Fransız Komünist Partisi genel sekreteri Pierre Laurent yapmaktadır.[3] ASP’ye sosyalist, komünist, ‘kızıl-yeşil’ partilerin yanı sıra diğer demokratik sol partiler ve kişiler de üye olabilmektedir.
ASP’yi doğru değerlendirmek için hem merkezi organlarının hem de üye partilerin ekonomik ve politik gelişmeler karşısında aldığı tutuma bakmak doğru olacaktır.
ABD-AB/NATO’nun Libya Operasyonu ve ASP
Avrupa’nın geleneksel emperyalist ülkelerinden Fransa ve İngiltere; ABD, Rusya ve Çin’in de desteğini (Not: ABD doğrudan destekledi. Rusya ve Çin BMGK kararını veto etmedi) alarak, Mart 2011’de BM Güvenlik Konseyi’nden Libya’ya yönelik ‘müdahale’ kararı çıkardılar. Bu iki ülke ve emperyalist sistemin silahlı gücü NATO’nun Libya’ya saldırarak ülkeyi bombalamasına ve silahlı isyancılara her türlü yardımda bulunmasına Avrupa solu destek verdi.
- AB parlamentosunda Sosyal demokratlar, AB’nin BM kararına hazırlıklı olması doğrultusunda bir karar önergesi hazırlarlar. Hazırlanan bu karar önergesini bir grup sağ milletvekilinden başka Yeşiller, 2007-2010 yılları arasında Avrupa Sol Partisinin dışında Die Linke’nin de başkanlığını yapan Lothar Bisky’nin yanı sıra birçok ASP milletvekili de imzalar.[4]
- Avrupa Parlamentosundaki Avrupa Sol Partisi milletvekilleri, Libya’ya yapılan bu emperyalist saldırıya karşı çıkmak yerine eleştirilerini Kaddafi’ye yönelttiler. Avrupa Parlamentosundaki Ilımlı Komünist partilerin, Yeşillerin milletvekilleri ve solun tanınmış simaları; ‘Kızıl’ Daniel Cohn-Bendit, Fransız köylü lideri José Bové vd. NATO’nun Libya’ya müdahalesini açıktan savundular. Parlamento dışında da farklı Troçkist gruplar, Fransız aydınları, (‘filosof’ Bernard Henry Lévy, Dünya Sınır Tanımayan Hekimler’in eski başkanı Bernard Kouchner vb.) Libya’ya ‘insani müdahalede’ bulunulması için çağrı yaptılar.[5]
Libya’da ‘Kaddafi halka ateş açtı. … Kaddafi’nin katliamlarının durdurulması, …Halkın korunması için BM’in müdahale etmesi, …‘Tehlike içindeki halka yardımcı olunması, …koruma sorumluluğu, müdahale hakkı’ çağrıları ortalığı kapladı. Komünist partilerin – radikal solun ve ‘aydınların’ askeri bir gücü bulunmadığına göre yaptıkları müdahale çağrılarının muhatabı kimdi? İsim vermeden çağrıda bulundukları güç; ABD etrafında kenetlenmiş emperyalist sistemin silahlı ordusu NATO’dan başkası değildi. Kısacası çağrıları emperyalist sistemeydi!
Avrupa Sol Partisi’nin önde gelen şahsiyetlerinden ve Fransa’da Sol Cephe’nin lideri Jean-Luc Mélenchon 21 Mart 2011’de Libération gazetesindeki ‘Devrimin Çökertilmesini Engellemek İçin Diktatör Çökertilmeli’ başlıklı röportajında Libya’ya askeri müdahaleyi açıkça savunuyordu. Bu röportajda Mélenchon; “Devrimi yok etmeye çalışan tiranın gücünü kırmak gerekiyor. …BM kararının onayladığını onaylıyorum. …Karşı devrime karşı sözün değil gücün kullanılması gerekiyor. …Eğer Sol Cephe ülkeyi yönetiyor olsaydı, biz doğrudan askeri müdahalede mi bulunurduk? Hayır. BM’den karar çıkarırdık. Aynen şimdi yapıldığı gibi. Ben ülkemin çıkarı ile devrimin çıkarının birleştiği noktada harekete geçerim. …Sarkozy tarafından yürütülen politika Fransa’nın çıkarlarıyla uyumludur; Mağrip dünyasıyla da bağlantılıdır. Mağrip halkının büyük bir kısmının görüşüne aykırı davranan bir Fransa için bir gelecek de yoktur. (koyulaştırma y.a.)’ [6] diyordu.
Avrupa solunun açıktan savunamadığı “Avrupa’nın çıkarı” savını, Sol Cephe’nin lideri röportajında kendi ülkesinde ‘Fransa’nın çıkarı’ olarak açıktan söyledi ve savundu. Mélenchon’un savunduğu ‘Fransa’nın çıkarı’, kapitalistlerin, bankacıların, spekülatörlerin, ulus üstü şirketlerin çıkarından başka bir şey değildi. Sermayenin çıkarını savunurken de emperyalizmin tahakkümü altındaki Birleşmiş Milletleri tüm ülkelerin ve insanların iyiliği için çalışan bir örgüt olarak sunuyordu. BM GK’nin Libya’ya müdahale kararına gözü kapalı sahip çıkıyordu; “Ben BM tarafından garanti edilen bir uluslararası düzenin yanındayım. …Yirmi yıl boyunca, benim buna ilişkin tavrım her zaman sağlam ve tutarlı olmuştur: BM kararı olmayan her şeye itiraz etmişimdir.” diyordu. Böylelikle emperyalistlerin Libya’ya saldırısına haklılık sağlıyordu. Bununla da yetinmiyor, Fransız ve İngiliz istihbarat servisinin El Kaide militanları ile birlikte giriştikleri gerici kalkışmayı da “devrim” olarak tanımlıyordu. Bugün bu “devrim” den geriye kalan mahvedilmiş bir ülkedir. Emperyalizme taşeron hizmeti gören savaş ağaları tarafından paylaşılmış, bütün doğal kaynakları ve zenginlikleri yağmalanmış, halkı perişan edilerek ya iç göçe ya da dış göçe zorlanmış, bu yolda yüzbinlerce kayıp vermiş zavallı bir ülke!
ABD-AB/NATO’nun Suriye Operasyonu ve ASP
ASP, emperyalist sistemin Suriye planlarına da destek verdi.
ASP, 14 Ocak 2012’de Berlin’de yaptığı açıklamada; ‘‘Avrupa Sol Partisi özgürlük ve demokrasi için mücadele eden halk hareketlerinin Suriye rejimi tarafından acımasız baskısını kınıyor. …. Biz Suriye hükümetinin ve diğer silahlı güçlerin bir an önce şiddete ve kan dökülmeye son vermeye çağırıyoruz’’ [7] diyerek emperyalist saldırıyı Libya’da olduğu gibi gizledi ve tüm suçu Esad ve BAAS rejimine yıktı.
Avrupa’nın birçok ülkesinde sol bu yönde emperyalizmin borazanlığını yaptı. Buna, Fransa’da 2011 Şubat’ında biraya gelen Özgürlükçü Alternatif, Avrupa Ekolojisi-Yeşiller, Birleşik Sol, Suriye’de Demokrasi Kollektifi, Genç Suriye Devrimcileri 2011, CGT – CFDT – FSU-UNEF-UNL (işçi Sendikaları), Sınıf Savaşı, Barış Hareketi, Fransa Avukatlar Sendikası, Toulus Proleterya Yolu, Fransa Komünist Partisi, Sol Parti vd. nin Batı’yı -ekonomik çıkarlar nedeniyle- askeri müdahalede bulunmamakla eleştirmesini örnek gösterebiliriz. Emperyalizm ile işbirliği içindeki bu işbirlikçi sol cephe, ‘Esad rejiminin devlet terörünü durdurun: Suriye halkı ile dayanışma’ başlıklı bir bildiri yayınladı. [8]
Fransa Başkanı sağcı Sarkozy’nin Libya’ya, sosyalist başkanı F. Hollande’ın Suriye’ye ve İngiltere başbakanı sağcı Cameron’un her iki ülkeye yönelik askeri politikalarına, kapitalist sınıfın çıkarları için giriştikleri gerici emperyalist saldırılara toplumsal meşruiyet kazandırma çabalarında bu sol çetenin katkıları hiç bir şekilde azımsanamaz.
Bu işbirlikçi solcular emperyalizmin bölgeye ve bu hedef ülkelere ilişkin planlarını gizlediler ve sorunu ‘demokrasi, insan hakları’ mücadelesi olarak yansıttılar. Emperyalist planları boşa çıkarmaya dönük olarak ne savaş propagandasına karşı çıktılar ne emperyalizmin Libya’ya ilişkin eski yalanlarını hatırlattılar ne de dünyanın dört bir köşesinden derlenen İslamcı cihatçıların vahşi saldırılarının ‘demokrasi, insan hakları’ perdesine büründürülmesine karşı çıktılar. Kısacası ASP emperyalist müdahalelerin sömürü politikalarıyla, uluslararası sermayenin çıkarlarıyla ilişkisini gizleyerek yaşananları ‘cellat’ ve ‘kurbanları’ ikilemi içine soktu. Böylece müdahalelere meşruiyet sağladılar. Tıpkı; Afganistan’da cellat Taliban ve kurban kadınlar, Libya’da cellat Kaddafi ve kurban demokrasi yanlıları, Suriye’de cellat Esad, kurban Kürtler ve ılımlı Sünniler ikilemleriyle (bu ülkelerde sorunun kaynağı sanki bunlarmış gibi) müdahaleleri haklı göstermeye giriştiler.
Yunanistan’ın sömürgeleştirilmesi ve ASP
ASP üyesi Syriza 20 Ocak 2015 erken genel seçimleri kazandı. Bu seçimlerin hemen ardından Şubat’ın ilk haftasında, Barselona’da Güney Avrupa Formu’nda bir araya gelen; Avrupa Yeşiller Partisi ikinci başkanı Monica Frassoni, Yunanistan Yeşillerinden Konstantinos Loukeris, Syriza yönetiminden Natasa Theodorakopoulous, Katalonya Komünistlerinden ve (EUİA koordinatörü) Joan Josep Nuet, İspanya Birleşik Sol’un lideri Cayo Lara vd. birçok önde gelen ASP üyesi partilerin yöneticileri Yunanistan seçimlerinin aynı zamanda Avrupa’da süren kemer sıkma politikalarını sona erdirebileceğini söylediler. ASP’nin Fransa bileşenlerinden Fransız Komünist Partisi genel sekreteri ve ASP’nin başkanı Pierre Laurent ve Sol Cephe’nin lideri Jean-Luc Mélenchon Yunan halkının oylarıyla Troyka’yı (AB Komisyonu, AB Merkez Bankası ve İMF birlikteliğini) cezalandırdığını, Yunanistan’da kemer sıkma politikalarına karşı çıkışın tüm Avrupa’daki kemer sıkma programlarının, anti- reformların sonunu getireceğini söylediler. Sol Cephe lideri Jean-Luc Mélenchon; “Sonunda Zincir kırılacak! Yunanistan iğrenç Avrupa Troyka kıskacından kurtulacak. 2015 yılı belki de eski kıtanın kurtuluşunun başlangıcı olacak! Teşekkürler Yunanistan! Bugün Atina, yarın Madrid. Yaşasın Paris’’[9]diyordu. FKP yönetimi de benzer açıklamalarda bulundu.
FKP ve Sol Cephe, Yunanistan ile Troyka arasında yürüyen görüşmelerde Yunanistan’dan yana ‘bir ağırlık oluşturmak’ için Fransa Başkanına Çağrı mektubunu imzaya açtılar. Mektupta başkan Hollande’a ‘Eurogrop’un özelleştirmelere, emeklilik sisteminin yeniden düzenlenmesine, çalışma yaşamının kuralsızlaştırılmasına yönelik acımasız istemlerini desteklemeyi bırakınız’ [10] çağrısında bulundular.
Syriza hükümeti ile Troyka arasında süren görüşme sürecinde FKP ile Sol Cephe yöneticileri Alman hükümetinin Yunanistan’ı aşağılayan politikalarını öne çıkardılar ve Yunanistan krizinde tüm sorumluluğu Alman hükümetinin üzerine yıkarak Fransa dâhil, İtalya, İspanya vd. hükümetlerin kapitalist sistemi savunmalarını gizlemeye çalıştılar. Bununla da yetinmediler. Fransız kapitalizminin çıkarlarını Yunanistan konusu dâhil her alanda sonuna kadar savunan Fransa’nın sosyalist başkanı François Hollande’ın yanında yer aldılar. Almanya sermayesi ile Fransa sermayesi arasındaki çatışmada büyük Fransız sermayesinin Hollande’a dikte ettiği, ‘Fransa’nın kutsal çıkarları’ etrafında kenetlendiler. Alman emperyalizmi karşısında Fransız emperyalizmine ‘ilerici bir rol’ biçtiler. O kadar ki, Sol Parti politika koordinatörü Eric Coquerel de, Merkel’e ‘Yeter artık! Yunanistan ve diğer Avrupa ülkelerinin geleceği Alman muhafazakârlarının iyi niyetine bağlı olamaz!’ [11] diye kızıyordu.
ASP’ni oluşturan hemen hemen tüm partiler, buna Syriza dâhil, Troyka ile Tsipras hükümeti arasında süren pazarlıklarda, Syriza’nın Eurogroup ile anlaşmasını ve AB sistemini sıkıntıya sokmayacak bir çözümü savundular. Syriza lideri Tsipras’ın da –bugün tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır- zaten yapmak istediği buydu. O sadece Troyka’dan kendisini aşağılamayan ve halkın gözünde zor duruma düşürmeyen saygın bir davranış bekliyordu. Ancak AB‘nin bankaları, spekülatörler böyle düşünmüyordu. Çünkü onlar, Yunanistan’da ortaya çıkan ve İspanya, Portekiz, İrlanda, İtalya’da gelişmekte olan işçilerin, yoksulların ve orta sınıfın tepkilerini gördüler ve bundan korktular. Yeni Avrupa Projesinin temellerinin sarsıldığını hissettiler. Katı sınıfsal bir tavır içinde Yunanistan halkı nezdinde tüm Avrupa halklarının gelecek umutlarını, dirençlerini kırmaya yöneldiler.
Tek bir konuda bile esneklik göstermediler. Çaresiz bir şekilde köşeye sıkışan Tsipras son bir gayretle pazarlık masasına Yunan halkını sürdü. Troyka’nın kemer sıkma programını 5 Temmuzda referanduma götürdü. Yunan halkını kemer sıkma programına ‘Hayır’ demeye davet etti. Referandumda, ezici bir çoğunluk, %61 ile kemer sıkma programına ‘Hayır’ dedi. Yunan halkının ‘Hayır’ cevabı Troyka’yı hiçbir şekilde etkilemedi. Avrupa’nın büyük sermayesi, Tspiras’ın önüne kemer sıkma programını olduğu gibi koydu. Referandum sonuçlarının belli olduğu gece ‘Bu Avrupa ile ilişkileri kesme seçimi değildi, ancak bununla geçerli bir anlaşma sağlanması çabaları güçlenmiştir’ diyen Tsipras, referandumdan sadece dört gün sonra kemer sıkma ve borç ödeme programını harfiyen kabul etti.
Syriza’nın teslimiyeti ASP tarafından anlayışla karşılandı. Teslimiyet anlaşmasına ilişkin hiç bir eleştiri ASP’nin web sayfasında yer almadı. ASP’nin Fransa ayağını oluşturan FKP ve Sol Cephe de bu sessizliğe katıldı. Hatta daha da ileriye giderek bu ihanetin üstünü örtmeye, Syriza’yı aklamaya girişti. Sol Cephe’nin lideri Jean-Luc Mélenchon, Tsipras’ın ihanetinden sadece üç gün sonra 12 Temmuzda katıldığı Euro zirve toplantısında;‘‘Alexis Tsipras hükümeti Avrupa’da daha önce hiç kimsenin yapamadığını yaptı ve adım adım direndi. Yürütülen bir savaşta barış anlaşması yaptı. Biz hem bu savaşı hem de savaşın hedeflerini, amacını kınıyoruz. Yunanlılara dayatılan şartları, şiddeti ve onlardan daha fazla fedakârlıklar istenmesini de kınıyoruz’’ [12] dedi. Mélenchon, izlenen politikaya hiç değinmeksizin Sryza’yı övdü ve AB’ne karşı bir direniş örneği yarattığını söyledi. Ona göre tüm suç Troyka’nındı. Tripas’ın da ‘başka bir tercihi’ yoktu! Sol Parti’den Eric Coquerel de ‘Yunanistan’ı ile her zamankinden daha fazla dayanışma içinde olduğumuzu açıklıyoruz. Tsipras hükümetinin programı ve borçların yeniden yapılandırılması devlet anlaşmasıdır’[13] diyerek Syriza hükümetinin teslimiyetini ‘devlet anlaşması’ süslemesiyle örtüyordu.
Syriza lideri Tsipras borç ödeme ve kemer sıkma programı altında ezilen halkın tepkilerini sahiplenir göründü. Yunanistan işçi sınıfının emekçi halkın içinde gelişmeye başlayan direniş ve sol-kamusal bir düzen arayışının önünü ‘borçların yapılandırılması’, ‘onurlu çözüm’ vb. boş söylemlerle keserek tepkilerin düzen içi kanallarda eritilmesine yönelik bir politika izledi. Yunanistan halkını, AB’nin kapitalist kurumsal yapısı içinde kalınarak (Avrupa sermayesine taviz vererek) Yunanistan’ın sömürgeleştirilmesi politikalarının sınırlandırandırılabileceği gibi boş hayallere soktu. Avrupa sermaye sınıfının kararlı tutumu karşısında da sol demagojiyi bir yana bırakıp Eurogroup ile birlikte hareket etti. Kısacası, Yunanistan’ı Avrupa’nın sömürgesi haline getirmeye yönelik Eurogroup’un tarafından dayatılan programı uygulayan merkez sağ ve sol iktidarların yükselen halk muhalefeti ile içine düştükleri çıkmaz, kısa vadede Syriza aracılığıyla aşılmış oldu. Bu yaşananlar sahte sol Syriza’nın ve onun lideri Tsipras’ın teslimiyetçi karakterini ortaya serdi.
Bazı sol çevreler Tsipras’ın kemer sıkma ve borç ödeme programına karşı ettiği sözlerden dönmesini, teslimiyetini “yapacak başka bir şeyi yoktu, mecburdu” vb. şekilde yorumlarla “hoş görebilir”. Bu kesimlere Tsipras’ın 26 Kasım 2015’de İsrail ziyaretinde Cumhurbaşkanlığı defterine yazdıklarını hatırlatalım. Onun İsrail’de yaptığı sahtekârlığa işaret edelim.
Syriza başkanı Tsipras, Yunanistan seçimlerinde kendinden önceki hükümetleri kemer sıkma-borç ödeme programları nedeniyle şiddetle eleştirdiği gibi Filistin halkının haklarını gasp eden İsrail’i de sert bir şekilde eleştirmişti. Kemer sıkma-borç ödeme programında yaptığı 180 derecelik “tam dönüş” ün benzerini bu kez İsrail politikasında da yaptı. İsrail devlet başkanı Reuven Rivlin ile Kudüs’te bir araya gelen A. Tsipras, ziyaretçilere açılan deftere “Ekselansları huzurunda sizin tarihsel başkentinizde bulunmaktan çok büyük onur duyuyorum’’ [14] diye yazdı. Böylelikle Avrupa’daki hiçbir ülke yöneticisi Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımazken bunu kabul eden ilk Avrupa ülkesi başbakanı unvanına Tsipras ulaştı.
ASP’nin Türkiye Ayağı: ÖDP
Avrupa’da sol partileri bir araya getiren ASP’nin kuruluşu aslında Avrupa Birliği’nin inşa sürecinin tamamlayıcı bir parçasıydı. Entegrasyonun sol ayağını oluşturuyordu. Nitekim Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne eklemlenmesi çabaları güç kazandığında, Türkiye solunun da Avrupa Sol Partisi’ne eklemlenmesi gerektiği düşüncesi sol saflarda azımsanmayacak ölçüde taraftar buldu. Bu kesimlerden kimileri doğrudan Türkiye’nin AB üyeliğini ve doğal olarak solun da ASP’yle organik bağ kurmasını savundular. Kimileri ise doğrudan AB üyeliğini savunmasa da, ASP ile kurulacak bağı enternasyonalizm adına meşrulaştırdılar. Türkiye’de her iki eğilimi de güçlü biçimde içinde barındıran parti ÖDP’ydi.
ÖDP Parti Meclisi, savaşa ve neo-liberalizme karşı insanlıktan yana mücadele ettiğini düşündüğü ASP’ye gözlemci üye olmak için 2004 Ağustosunda başvuruda bulundu. [15]
Avrupa Sol Partisi’nin 1. Olağan Kongresi’ne Türkiye’den gözlemci üye olarak katılan ÖDP heyeti toplantı dönüşünde; ASP’nin, Avrupa’nın bugün içinde bulunduğu krizden hükümetleri ve AB Komisyonu’nu sorumlu tuttuğunu açıkladı. Heyete göre, ASP, Avrupa’da gündemde olan işsizliğe, sosyal devletin tasfiyesi girişimlerine, göçmen politikalarına, demokratik hakların terörizm bahanesiyle budanmasına kararlı bir biçimde karşı çıkmakta militarizasyonu reddetmekte ve Avrupa ülkelerinin NATO’dan çekilip tüm ABD üslerinin tasfiyesini savunmaktaydı. [16]
Yine heyete göre, ASP, Avrupa’nın yeniden inşasını öneriyordu. Bu Avrupa demokrasi, barış, dayanışma, özgürlük, eşitlik, doğaya saygı, kadın ve erkeğin tam eşitliği ilkeleri üzerinden yükselecekti.
Bu toplantının ardından gerçekleşen 8 Ocak 2005 Berlin toplantısında ÖDP, ASP’ye üye olarak kabul edildi. O günden bu güne ÖDP heyetinin ASP hakkında yaptığı değerlendirmelerin ne denli boş olduğu apaçık ortaya çıkmıştır. Ancak ÖDP buna rağmen hala ASP’nin üyesidir.
Haluk Başçıl
[1] Historique, http://www.european-left.org/fr/propos-de-la-ge/historique, erişim tarihi: 16.12.2015
2 bakınız: 14-15 Aralık Madrid Kongresi’nde oluşturulan parti programı, Avrupa’nın yeniden yapılandırılması
[3]A.g.e.
[4] «Il faut briser le tyran pour l’empêcher de briser la révolution»,Libération, Yayın Tarihi: 21 Mart 2011, http://www.liberation.fr/planete/2011/03/21/il-faut-briser-le-tyran-pour-l-empecher-de-briser-la-revolution_723004
[5]Intervention de l’OTAN en Libye : « Ce que Sarkozy, Obama, Cameron veulent, ce n’est pas la démocratie, c’est la soumission »,Erişim tarihi 17.12.2015,http://www.mondialisation.ca/intervention-de-l-otan-en-libye-ce-que-sarkozy-obama-cameron-veulent-ce-n-est-pas-la-d-mocratie-c-est-la-soumission/?print=1
[6]«Il faut briser le tyran pour l’empêcher de briser la révolution»,Libération, Yayın Tarihi: 21 Mart 2011, http://www.liberation.fr/planete/2011/03/21/il-faut-briser-le-tyran-pour-l-empecher-de-briser-la-revolution_723004
[7] We are against NATO and any other military intervention in Syria, Party of European Left
Berlin, 14 January 2012, http://de.european-left.org/positions/news/we-are-against-nato-and-any-other-military-intervention-syria#sthash.cu5hWxOi.48b12NFW.dpuf
[8]Halte à la terreur d’État du régime El Assad : solidarité avec le peuple syrien, Yayın tarihi: 2011 Sonbahar
http://www.snesup.fr/Le-Snesup/L-actualite-du-SUP?aid=5865&ptid=5&cid=1250
[9]Enfin ! La chaine va craquer, Le Bloc de Melenchon ,29 Decembre 2014,http://www.jean-luc-melenchon.fr/2014/12/29/enfin-la-chaine-va-craquer/
[10]Appel au Président de la République « La place de la France est aux côtés du peuple grec », 19 juin 2015, http://www.pcf.fr/72202
[11]Le Parti de gauche applaudit la politique d’austérité de Syriza, 20 juillet 2015, World Socialist web site,
http://rapideinfo.net/node/5555#sthash.vA2PhXDs.dpuf
[12]Le Parti de gauche applaudit la politique d’austérité de Syriza,20 juillet 2015, World Socialist web site,
http://rapideinfo.net/node/5555#sthash.vA2PhXDs.dpuf
[13] a.g.e
[14]Le vrai visage du premier ministre grec Alexis Tsipras (Yunan başbakanı AlexisTsipras gerçek yüzü), Prof Michel Chossudovsky, Mondialisation.ca, 02 décembre 2015, http://www.mondialisation.ca/le-vrai-visage-du-premier-ministre-grec-alexis-tsipras-rencontre-de-netanyahou-et-adhesion-a-lidee-de-faire-de-jerusalem-la-capitale-disrael/5493013
[15]ÖDP Avrupa Sol Partisine Başvurdu, 03 Ağustos 2004, http://m.bianet.org/biamag/siyaset/40088-odp-avrupa-sol-partisine-basvurdu
[16]ÖDP: ‘Evet, Avrupa’yı da Türkiye’yi de değiştirebiliriz’, 01 Kasım 2005, http://istanbul.indymedia.org/tr/comment/reply/101379
2 Responses
Merhaba Haluk Arkadaşım,
Toplumsal duyarlılık ve emek ürünü yazınızı okudum ve çok faydalandım;
önceki yazılarınızdan faydalandığım gibi. Türkiye demokratlarının bilgilenme ve
bilinçenmelerine katkı yapması dileğimle, emeklerinize sağlık.
Selamlarımla
Mehmet Uysal
Yazıı oldukça özetleyici olmuş,mükemmel,toparlayıcı bir yazı olmuş.Bazen solculuk yapmamıza da izin vermiyor,solculuğuda ön planda emperyalistler yapıyor diye düsünüyorum.Başka türlü açıklanamaz durum.Tabi bu biraz moral bozucu.Çünkü en temel konularda bile yaşanan savrulma akıl alır gibi değil.Dolayısı ile solu liberal hatta içerden çekiyor empreyalistler.