Her şeyden önce, halkımız, birleşik ve demokratik bir mücadele çizgisi ortaya koymuştur.
Halktan Devrimcilere Siyaset Dersi: Muhalefet Nasıl Yapılır?- Mehmet Kemal Aladağ
Taksim Gezi Parkı eylemleriyle başlayan halk tepkisi kısa sürede kitleselleşerek ülkemizin dört bir yanına yayıldı. İtiraf edelim ki, yıllarca siyasetin teorisi-pratiğiyle uğraşan pek çok kişi bile, artık aşılmakta olan bu apolitik iklimi veri kabul ettiğinden halktan iyiden iyiye umudunu kesmişti. Tepkisiz ve apolitik kuşaklar devrimci siyasetin önünde aşılmaz bir engel olarak görülüyordu. Bu metafizik önyargı, aslında bugüne kadar halkın gerçek sorunlarına çözüm üretecek hiçbir ciddi politika önerilemediği ve anlamlı bir siyasal strateji geliştirilemediği gerçeğini gizliyordu. Ayrıca, uzunca bir süredir halktan kopulduğunu ve artık somut durumla ilgisi olmayan bambaşka bir anlam dünyasında (siz hayal âlemi de diyebilirsiniz buna) yaşandığını inkâr etmek için eşi bulunmaz bir kılıf sağlıyordu. Ancak halkımız, ortaya koyduğu bu politik eylemlilikle ne kadar ileride olduğunu gösterdi ve devrimcilere tam bir siyaset dersi verdi. Bu siyaset dersini doğru anlamak önümüzdeki süreci kavrayabilmek açısından büyük önem taşıyor. Çünkü yeni süreçte izlenmesi muhtemel politik hattı, bir nehrin yatağını bulması gibi, halk zaten kendi pratiği aracılığıyla kaba hatlarıyla çizmiş durumda. Ama dersin alınabilmesi için öncelikle önyargılardan arınmış, duru bir zihin gerekiyor. Her ne kadar ortaya çıkan somut durum son derece açıksa da, bugüne kadar sosyalist sol adına yapılanlar mevcut durumu analiz edebilmek konusunda hiç de umut verici değil.
Her şeyden önce, halkımız, birleşik ve demokratik bir mücadele çizgisi ortaya koymuştur. Bu mücadele çizgisi, emperyalizmle bütünleşerek ülkeyi faşist bir İslami dikta rejimine sürüklemek isteyen hâkim sınıflara karşı, bu ülkenin tarihselliğinden köklerini alan oldukça güçlü bir basınçtır. Bu basınç, öyle geniş bir damardan fışkırmıştır ki, kendi realitesini, baskıyı yaratanların olduğu kadar, mevcut süreci okuyamayanların da yüzüne çarpmıştır. Ayrıca, devrimci bir politik önderlik yaratma konusunda mevcut kadroların ne kadar yetersiz ve sürecin ne kadar gerisinde-dışında olduklarını, halk hareketinin dinamiklerinin, kendilerinde önder vasfı gören bazı kadroların kafasında yaşayan fikirlerden nasıl da farklı olduğunu ortaya koymuştur. Gelinen noktada, bugüne kadar siyaset yaptıklarını sananların aslında gerçek siyaseti dışlayarak kendi tekkelerini kurmak ve faşizme karşı direnişin gerçek dinamiklerini pasifize etmekten başka işe yaramadıkları gün gibi ortada durmaktadır. Bu neviden kişilerin kendilerini özeleştiriye tabi tutmaları yerinde olur.
Halkımız, yıllarca kendini yok sayan, aşağılayan, ezen, insan yerine koymayan aşağılık diktatörlere biriken kinini, işe yarar bir politik önderlik bulamayınca kendiliğinden bir tepkiyle dışa vurmuştur. Bu biriken öfke, eminiz hâkim sınıflara ders olacaktır. Sorulması gereken soru, devrimcilere, sosyalistlere ders olacak mıdır? Bugüne kadar ortak mücadeleden yana tutumları aşağılayan, horlayan; demokratları Kemalist, laikleri Ulusalcı, ilericileri Şövenist diye etiketleyerek konuşamaz hale getiren, Kürt hareketinin kuyruğuna takılmayı devrimcilik sanan (ki son süreçte geldikleri hali görüyoruz), emperyalizmi ve bağımsızlığı ağzına almaktan korkan sekterlere ders olacak mıdır? Bayrak gördüğü anda Faşist T.C. yaftasını yapıştıranlar, onun aynı zamanda emperyalizme karşı bağımsızlık savaşının direniş sembolü olduğuna hiç değinmeden yuhalayanlar, elinde bayrakla polisle çatışan kitleleri gördükçe ne düşünmektedirler? Son eylemlilikte hala “Şimdi Kürtleri anladınız mı?” sorusunu soranlar, bu devletin faşist karakterini, yıllarca 12 Eylülcülerin hapishanelerinde yatmış, işkence tezgâhlarından geçmiş, işini, ailesini kaybetmiş devrimcilerin çocuklarına mı söylüyorlar gerçekten? Bu soruların hepsi tek tek sorulacaktır ve özeleştiri yapmayan, bu halkın devrimci dinamiğinin dışına düşen her güç tek tek bu alandan silinecektir.
Eskiden “halkın gerisine düştük, halkın hızına ayak uyduramadık” diye bir söz vardı. Artık bugün bu söz, “halktan koptuk, halk uçtu gitti” diye düzeltilmelidir. Bu halk, yüzyıllara dayanan derin siyasal bilinç birikimi ve sezgisiyle, dayanışma ve bir arada durma kültürüyle, daha dünün keskin kalemşorlarını, “hızlı” halk adamlarını bir anda silmiştir. Bu saatten sonra, hepsi tabii ki durdukları yeri meşrulaştırmak, yeni sürece uygun politikalara eklemlenmek için olmadık teorik manevralar, cambazlıklar yapacaklar. Liberaller, ekoloji, sosyal medya meselesini Kürt milliyetçileri barış sürecini ve ulusalcıları ön plana çıkararak süreci okuyacaklar. Bir haftadır barikatlarda direnenlerse, kendilerini doğru düzgün anlayan devrimci bir önderlik çıkana kadar tepkilerini çeşitli yollardan ifade etmeye devam edecekler.
Yeni bir tarihsel dönemin perdesi aralanırken nerede durduğumuz çok önemli. Hayattan öğrenebilecek miyiz? Halktan öğrenebilecek miyiz? Esas mesele budur.
Mehmet Kemal ALADAĞ