Nasuh Abi’yi tam kırk yıl önce tanıdım. 1974 Kasımı’nda ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’ın gelişiyle ilgili yapılan boykot sırasında faşistlerin ODTÜ ve Hacettepe’ye saldırılarının püskürtülmesinden hemen sonra ADYÖD’de yaptığımız toplantı öncesinde tanıştık. Beni O’nunla bir süredir tanıdığım Ertan Abi tanıştırdı. Bu ilk karşılaşmamızda Nasuh Abi, önceden tanıyormuşçasına içten bir gülümsemeyle konuşuyordu. Konuşması şu mealdeydi: ODTÜ’de faşistlerin saldırısını boşa çıkarttığımızı ama asıl kavganın bundan sonra başlayacağını, gençlik mücadelesinin yeni bir düzlemde hızlı bir ivme kazanacağını, esas sorunun bizim bu yeni döneme cevap verebilecek örgütlülüğe sahip olmamamızdan kaynaklandığını, kendiliğindenci gidişe müdahale etmek zorunda olduğumuzu söyledi. O, önümüzdeki dönemde gençliğin kaçınılmaz olarak faşist saldırılarla karşı karşıya kalacağını, bu yeni ortamın koşullarına uygun örgütlenme yaratılması gerektiği şeklinde düşünceler ifade ettiğini hatırlıyorum. Bu ilk konuşmamızdan sonra bende; dikkatli, temkinli, örgütlülüğe önem veren devrimci bir abimiz intibaı bıraktı. Bu gözlemimin doğru ama eksik olduğunu daha sonra gelişerek süren ilişkimiz sürecinde anlayacaktım.
Bu tarihten sonraki her karşılaşmamızda ondan yeni bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Bunlar geçmişe dair şeyler olabileceği gibi güncel siyaset ve karşı karşıya olduğumuz sorunlarla da ilgili olabiliyordu. O’nun üzerinde durduğu önemli konulardan biri de yürüteceğimiz mücadeleyi bilgi ve teoriyle zenginleştirmenin gerekliliğiydi. Bu kapsamda olmak üzere, 1975 yazında SBF-DER binasında yaptığımız eğitim çalışmasıyla yakından ilgilendiğini hatırlıyorum.
1975 senesinde iki gençlik derneği kurduk. İlki ODTÜ-DER, ikincisi kuruluşu tam bir demokrasi şöleni olan AYÖD’dür. AYÖD’ün kuruluş sürecini gençler, her dönemde, etraflıca incelemeli ve dersler çıkarmalı. Bu derneğin kuruluş ve işleyiş biçimleri, ilkelerinin ne olması gerektiği gibi konularda Nasuh Mitap’ın belirleyici bir rolü olmuştur. Hiç şüphesiz başka arkadaşların da bu konularda katkıları oldu ama O’nunki çok daha öndedir. AYÖD’ün kuruluşunda izlenen yol ADYÖD’ün yeniden düzenlenmesi sürecinin geliştirilmiş, daha da demokratikleştirilmiş üst şeklidir.
İkinci devrimci çıkış olarak gördüğüm davranışı ŞEH-DER toplantısında ortaya koyduğu tavrıdır. Bu toplantıda sonradan Kurtuluş hareketini oluşturacak olan arkadaşlara yönelik yaptığı net ideolojik ve politik eleştiriler, kendisinin Mahir Çayan çizgisini savunmasıyla ortaya koyduğu yeni bir devrimci hareketin işaret fişeğini fırlatması gerçek anlamda bir devrimci liderlik örneğiydi. O toplantıda, “Sen Kesintisizlerde yazılan her şeyi savunuyor musun?” diye soranlara, “evet savunuyorum” deme cesaretini göstermişti. O bu çıkışıyla adeta çarpışmanın en şiddetli anında siperlerinden fırlayan komutan gibiydi.
O, “ideolojik olarak farklı şeyler söylesek de, çalışma-örgütlenme ve mücadele anlayışlarımız farklı olsa da, bir arada olalım, büyük görünelim, aman ayrılmayalım, bölündüler demesinler” şeklinde düşünmedi. Devrimci mücadelede öncelikle ideolojik birlik gerekir, devrim anlayışında, mücadele ve örgütlenme anlayışlarında, çalışma tarzında aynı düşünenler bu tarafa ayrı düşünenler başka tarafa deme cesaretini göstererek devrimci bir hareketin yaratılmasına giden yolu açtı. İşte O, bundan dolayı Devrimci Yol’un asıl kurucusudur.
Biz bir grup arkadaş -genellikle gençler olarak- bu toplantıdan sonra Nasuh Abi’yle birlikte davranarak Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol hareketinin oluşmasına katkı koyduk. “Önünüzde Nasuh Mitap olmasaydı bu tavrı takınabilir miydiniz”, şeklinde bir soru sorarsanız bunun cevabı, “hayır”dır. Çünkü lider oydu, bu devrimci adımı ilk atan oydu. O şeref O’na aittir. Yani bu topraklardan çıkan en devrimci, en yerli, en büyük, en şanlı devrimci hareketin Promete ateşi’ni yakan O’dur.
İşte devrimci önderlik böyle bir şeydir.
Tam zamanında, doğru bir fikir, yerinde bir hamle statükoyu parçalar, yeni devrimci bir gelişmenin önünü açar. İşte O bu devrimci hamleyi yaptı ve başarılı oldu.
Hiçbir dış güce bel bağlamadan, tam bağımsızlıkçı-devrimci, ilkeli bir anlayışla kısa sürede kat ettiğimiz mesafeyi bir daha kimse yakalayamadı.
Bu gelişmenin neden ve sonuçlarını ayrıca tartışmak gerekir.
Mehmet Ali Yılmaz
4 Responses
Devrimci yolda nqsuh abide oguzhan abide sizlerde degerlisin
Merakım neden 12 Eylül sonrasında Nasuh abi ali abi gerek ceza evi gerekse ceza evi sonrası sizler birlikte olmadı hatta Oğuz ile Nasuh ve ali abi lerin avukatları ayrıldığı söylenir
Keşke Nasuh abi Yıldızlara yolculuğa çıkmadan konuşup tarih e iz düşseydi işte o zaman kimler nasıl konuşup nasıl yazacaklardı
90’lı yılların başında “Devrim hemen şimdi” ile başlayarak tartışma süreciyle devam eden yıllarda, tüm bu süreçlerden kendimi uzak tutmam (sürecin başlangıcındaki yanlışlıklar veya sürecin hiç de iyi gitmeyeceğine dair bir önsezi belkide), süreci başka türlü şekillendirmek gerektiğini düşünen bazı arkadaşlarla yolumuzun kesişmesine vesile oldu. İşte bu süreçte tanıdım Nasuh abiyi.
Siyasal olarak organik bir bağımız olmadı Nasuh abiyle, Abi-kardeş sıcaklığında yürümüş bir arkadaşlıktı bizimkisi. Gerek güncel duruma, bazen yaşamlarımıza, gerekse de geçmiş mücadele tarihine dair her sohbetimiz bir seminer gibi olurdu. Öğreticiydi, yol göstericiydi.
Yazınızı okuyan birçok kişi ne yazık ki, Nasuh Mitap’a methiyeler düzme, o’nu olandan fazla gösterme, sanki bir o varmış gibi anlatmaya çalışma şeklinde anlayacak. Yazının altındaki ilk yorum, bana bunu çağrıştırdı; “Hepiniz değerlisiniz”
Elbette ki hepiniz değerlisiniz, inançları uğruna genç yaşında toprağa düşmüş onca yiğit devrimciden daha değerli ne olabilir. Vefa, belki daha çok o yıllarda sizlere destek veren,inanan sade insanlara gösterilmelidir.
Yazınızda bir durum tespiti var ve okuduğum tüm kaynaklar, bugüne kadar dinleyebildiğim dönemin canlı tanıklarının anlatımları bu tespiti doğrular. Hatta, Nasuh abiyi tanımış olmam, o’nun mütevazi, naif ama bir o kadar da devrimci kararlılığı ve öngörü yeteneğini düşününce, başka türüsü olmazdı diye düşünüyor insan.
İdelojik ayrışmanın bir ifadesi olarak kullandığımız, “aynılar aynı yerde ayrılar ayrı yerde” anlayışını sonraki dönemlerde hayata geçirilebilseydi, Türkiye solu bu halde olmazdı diye düşünüyoum.
Tarih, ŞEH-DER toplantısında yaşananlara benzer durumları tekrar karşımıza çıkarmıştır tartışma sürecinde. Ama aynı kararlılıkla bir karşı duruş örgütlenememiş, sizler cezaevlerindeyken tekrar bedeller ödenerek örgütlenmiş, belli bir olgunlaşma dönemine evrilebilecek bir süreç heder edilmiştir, hepimizin gözleri önünde.
Geçmişin derslerini keşke o sürecin örgütleyicileri de çıkarabilseydi, keşke diğer abilerimiz de Nasuh Mitap gibi sıradan bir devrim neferi olabilmeyi içselleştirebilseydi.
Nasuh’un ruhu şad olsun …saygı ile dostane duygularınızı anlıyorum… geçmişteki duruş ve tavırların bugüne siyasi malzeme yapılmasını onaylamıyorum…baki selamlar…