Mücadelenin bugün gelinen noktasında devrimcilerin görevi, ülkemizin
ve halkımızın emperyalizmin hegemonyasından, faşizmin ve gericiliğin baskı ve zulmünden kurtarılması için devrimci-demokrasinin ve sosyalizmin kurulması uğrunda çalışmaktır. Bu amacın gerçekleşmesi yolunda atılacak bütün ilerici-devrimci adımları desteklemek, köstek olacak her türlü girişimi de boşa çıkarmak boynumuzun borcudur.
Ortadoğu ve Türkiye Devrimcileşiyor
Dünya ve Ortadoğu’da meydana gelen yeni gelişmeler, yeni yönelişler ABD politikalarını, BOP projesini zora mı sokuyor? Bu gelişmelerle birlikte ülkemizde ortaya çıkan 31 Mayıs halk hareketi, Emperyalizmin taşeronluğu olan Erdoğanonculuk’u sonuna doğru mu sürüklüyor?
Günümüz dünyasının 15-20 yıl önceki dünya olmadığı açık. Artık ABD o yıllarda olduğu kadar rahat değil. Ne Amerikan parası, ne ticareti, ne de askeri gücü geçtiğimiz yıllardaki kadar dünyada etkili ve egemen durumda. Bu sürede dünyada yeni güç odakları belirdi ve süreç içinde de etkilerini arttırdı. Rusya artık 1990’lardaki gibi perişan durumda değil, dünyanın belli başlı güç merkezlerinden biri olarak sivrildi. Bilhassa enerji kaynaklarını etkili bir şekilde kullanması ve askeri gücünü yeniden ortaya koymaya başlaması bu ülkeyi dünyada söz sahibi bir konuma getirdi. Çin ise bölgesel güç merkezi olmaktan dünyanın en büyüklerinden olma yolunda ilerlediğini açıkça göstermektedir. Hindistan gibi bir dev ise sessiz sedasız yürüyüşünü sürdürüyor. Bu arada Brezilya’yı ve Amerikan politikalarının karşısında duran diğer Latin Amerika ülkelerinin dayanışmalarının yarattığı etkiyi de unutmayalım. Dünyanın bu gelişen güçleri, Amerika’nın küresel ve bölgesel politikalarına, Batı sermayesinin yağmacılığına, hegemonyasına karşı çıkmaya başladılar. ABD ile bu gelişen güçlerin aralarındaki çelişkiler giderek derinleşirken; Amerika artık on yıl öncesinde olduğu gibi dünyayı yönetemiyor ve geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi neoconcu küresel politikaları da dayatamıyor. Bu sonucun ortaya çıkmasına ABD’nin yaşadığı ekonomik krizin etkisini de eklemeliyiz.
ABD, Asya’da sadece büyük güçlerin ağırlıklarını hissettirmelerinden etkilenmedi; özellikle Güney-Batı Asya’da uygulamak istediği politikalarını istediği gibi hayata da geçiremedi. Afganistan ve Irak işgallerinden ağır yara aldı, İran’ı dize getiremedi. Suriye ise beklenenden çok daha fazla dirençli çıktı ve Amerikan Sünniciliğinin geçersizleşmesinde rol oynamaya devam ediyor. ABD, Irak ve Suriye’yi parçaladı ama istediğini de tam olarak elde edemedi. Mısır’da ortaya çıkan son halk hareketi ile birlikte Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya biçilen Müslüman Kardeşler elbisesi boydan boya yırtıldı. Bu gelişmeler gösterdi ki BOP İran’da, Irak’ta, Suriye’de ve Mısır’da (istenildiği şekilde) hayata geçirilemedi. Amerikan İslamcılığı bu ülkelerde iktidar olamadı ya da iktidarı kısa sürdü. Irak, Suriye ve Mısır’da halk içinde derin düşmanlıklar yarattılar, bu ülkelerin fay hatlarını çok keskinleştirdiler, farklı kesimler arasında hala çatışmalar sürüyor, ama geniş kitleler ABD politikalarını ve işbirlikçilerini reddetti.
Suriye halkının İsrail tahripçiliğine, Batı emperyalizmine ve bölgedeki uzantılarına karşı direnişi, Mısır halkının işbirlikçi dincilerin iktidarının yıkılmasını sağlaması yeni koşullara göre şekillenen Arap milliyetçiliğini, yeni tür bir “Baasçılık”ı ateşlemeye başladı. Emperyalizme karşı verilmekte olan mücadelenin karakteri gereği ırkçı olmayan, farklı etnik, dinsel ve kültürel yapıları rahatlıkla kucaklayan bu yeni tür “Baascılık” eskisine göre daha demokratik ve özgürlüğü amaçlayan bir yapıda olmak durumundadır. Çünkü çok farklı sınıfsal, etnik, dinsel-kültürel özellikleri olan geniş, isyancı ve savaşan kitlelerin siyasi, ekonomik, kültürel vb taleplerini karşılamak zorundadır. Bu yeni gelişmenin, sol-sosyalist fikirlerin ve işçi sınıfı örgütlenmesinin de hayat hakkı bulacağı, kadın haklarının genişleyeceği, daha laik bir ortamı sağlamak durumunda kalacağını söylemek abartı olmaz.
Anti-emperyalist temelde yükselişe geçen Arap halk hareketlerinin bütün Ortadoğu’da etkili olacağı, dinciliği gerileteceği, laiklik ve demokrasi yönünde gelişmeler sağlayacağı açık. Bölgedeki bu olumlu gelişmeler Türkiye’yi de demokrasinin, özgürlüğün gelişmesi, dinciliğin hegemonyasının yıkılması yönünde etkileyecektir. 31 Mayıs halk hareketinin üzerine Ortadoğu’daki bu ilerici gelişmeyi de ekleyince ülkemizde daha devrimci gelişmelerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bir yıl içinde ortaya çıkma ihtimali yüksek görünen ciddi bir ekonomik krizin de etkisiyle Türkiye halkı bu gerici yönetimi daha fazla sarsacak yeni bir demokrasi mücadelesinin, özgürleşme hareketinin içine girecektir. Uzun sürse de toplumu alttan alta sarsarak gün yüzüne çıkan bu gelişmeler, Kemalizmi de güncelleyerek devrimci yönünü geliştirmeyi sürdürecek, daha da önemlisi bu tarihsel akımı seçkinlerin ve tutucuların elinden alarak demokratik halk hareketiyle kaynaşmasını sağlamaya devam edecektir. Böylece, devrimci-sosyalistlerle Kemalist kitleler birlikte emperyalizme, gericiliğe ve faşizme karşı durmayı yeniden öğrenme sürecini yaşayacaklardır. Geniş halk kitlelerinin eylem içinde dayattığı, doğal olarak, kendiliğinden oluşan bu ittifak Türkiye’nin geleceğini tayin edecek kadar önemlidir ve Ortadoğu’daki anti-emperyalist gelişmelerle uyum içindedir. 1960’lı yıllarda en etkili dönemini yaşayan bu ilerici-demokrat ittifakın günümüzde kitleler tarafından, 31 Mayıs halk hareketinin ana gövdesi olarak yeniden hayata geçirilmesi emperyalizmi, işbirlikçilerini, gericiliği ve faşizmi huzursuz eden ve hatta korkutan çok önemli bir gelişmedir. Çok korkuyorlar, çünkü emperyalizmi ve uzantılarını bu coğrafyada yenme kapasitesine sahip en gerçekçi ittifak bu temel üzerinde yükselecektir. 20. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında ülkemiz ve bölgemiz bunun örneklerini pratikte ortaya koydu. 31 Mayıs’a halk hareketi karakterini veren; AKP’nin bütün planlarını, gerici dayatmalarını altüst eden, gençlik ile kadınların öncülüğünü yaptıkları, bu devrimci dayanışmadır.
Emperyalizmin ve uzantılarının bu doğal ittifakı tahrip etmek ve yıpratmak için birçok çevreyi harekete geçirdiğini ve daha da fazlasıyla saldıracaklarını unutmayalım. Bu kendiliğinden, aşağıdan-yukarıya doğru, pratik içinde oluşan bu doğal ittifakı bozmak için içeriden ve dışarıdan yürütülecek saldırıları boşa çıkarmak bütün iyi niyetli ve doğru amaçlı devrimcilerin görevidir. Bu saldırılarda “sol” jargonu sıklıkla kullanarak kafa karıştıran sahte solculara, aklını kiralamış liberallere, devrimciliği etnik milliyetçiliğin aracı haline getirmeye çalışanlara ayrıca dikkat etmek gerekir… 31 Mayıs mücadelesini bu tür kesimlerin çarpıtmasına, saptırmasına izin verilmemeli ve bu yeniden yükselişe geçen, dünyadaki gelişmelerle uyumlu, bu anlamda da devrimci olan doğal ve geleneksel eylem birlikteliğinin önü açılmalı ve desteklenmelidir.
Demokratik Devrim yolunda ilerleyen bu yeni halk hareketinin ideolojik öncülüğünü devrimci-demokrasi düşüncesi yapacaktır. Bu devrimci-dayanışmacı ittifakın özünü DEV-GENÇ geleneği çizgisinin oluşturacağı kaçınılmaz görünmektedir. Kitlelerin eylemlerde attığı sloganlar, söylenen marşlar, mücadelenin kitleselliği ve bileşenlerinin sınıfsal özellikleri direnişin karakterini vermektedir ve bu güzergâh DEV-GENÇ’in gelenekselleşmiş yoluyla uyumludur. “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” şiarıyla özetleyebileceğimiz bu çizgi, geniş halk kitlelerini birleştirme ve devrimci tarihi-toplumsal değerleri kucaklama kapasitesine sahiptir. Bu geleneksel anlayışın günümüz devrimciliğinin hâkim çizgisi olması için herkesin üzerine düşeni yerine getirmeye çalışması, ortak mücadele çizgisini ve kitleselliği güçlendirecektir. Dışlayıcı olmayan, kucaklayıcı olan (ya da olması gereken) bu çizgi; yirminci yüzyılda zaman zaman öne çıkan ilerici, anti-emperyalist, anti-faşist, demokratikleştirici, kalkınmacı, laikliği, özgürlük ve eşitliği hedefleyen, devrimci- halkçı, toplumsal kardeşliği yeniden kuracak ilkeleri oluşturmayı amaçlamalıdır. Türkiye’nin damarlarında dolaşan bu devrimci ilkeleri yeryüzüne çıkarıp yürürlüğe sokmaya başlayan halk kitleleri herkese yeni umutlar aşıladı. Bu devrimci yoldan yürümeye devam edilirse baskılara ve saldırılara rağmen gerçek demokrasiye ve özgürlüğe ulaşılması kolaylaşacaktır.
Mücadelenin bugün gelinen noktasında devrimcilerin görevi, ülkemizin ve halkımızın emperyalizmin hegemonyasından, faşizmin ve gericiliğin baskı ve zulmünden kurtarılması için devrimci-demokrasinin ve sosyalizmin kurulması uğrunda çalışmaktır. Bu amacın gerçekleşmesi yolunda atılacak bütün ilerici-devrimci adımları desteklemek, köstek olacak her türlü girişimi de boşa çıkarmak boynumuzun borcudur.
Mehmet Ali Yılmaz