Search
Close this search box.

Tanrı rolüne soyunan insan işbaşında, engelleyebilecek güç var mı?-Saffet Bilen

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Toplumsal dağılma dönemlerinin en belirgin özelliği, toplumu yeniden organize etme planı olan insanların, örgütlenmelerin koşulların da elvermesi halinde çok hızlı yol alabilmeleridir.

Son 15 yılın bize anlata geldiği gelişmede budur. Ülkede ki eski rejimin son siyasal örgütlenmesi ANAP-DSP- MHP hükümeti idi. Bu koalisyonun dağılması yeni bir siyasal figür olarak Siyasal İslam’ı çıkarttı orta yere. Devamlılık arz eden bir olgunun, dış gücün yönlendiriciliğinin bu dönemde de değişmeden devam ettiğini söylemek gerekli. Geçmiş dönemin rejimle kavgalı bir başka odağının da (Kürt Siyasalı) işin içine dâhil edildiği yeni bir program çevresinde yola çıktı yeni oluşum. Çok hızlıda mesafe aldılar.

Plan, program toplum önüne çıkabilmenin temel koşullarından biri, ama başarmanın tamamı değil. Başarabilmek için planın şartlara uygunluğu da gereklidir.

Siyasal İslam ne yapmak istiyor sorusu bu anlamda önemlidir. Arkasından da bu plan gerçekleşme şansına sahip midir sorusuna bakmak lazım.

Bu plan ülke sınırları dışına taşmayı da içeren bir plandı. Kabaca; Sünni ağırlıklı bir toplumsal yaşam, Suriye ve Irak’ın kuzeyini kapsayan bir coğrafyada, mevcut seküler devlet anlayışının terki, eyalet sistemine oturan bir siyasal örgütlenme ve bölgenin merkezi olmaya aday yeni bir devlet, olarak özetlenebilir bu plan.

Peki, başarı şansı var mı? Bu soru başka bir soruyla desteklenmelidir. Bu plan kim tarafından yapıldı esasen?

Bu plan Yeryüzünde tanrının sureti gibi hüküm süren ABD de kotarılmış bir plandır. Amerika’nın etkili stratejistlerinin 90’lı yıllarda yazdıkları çok açık.

‘Başlamakta olan bu yeni çağda, devam eden bölgesel uyuşmazlıkların esas sorumluluğu o bölgedeki uygarlıkların öncü ülkelerine bırakılmalıdır.’

‘Eğer Türkiye bir Batılı ülke olma ısrarından biraz vazgeçer; modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesinde de mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse, bütün dünyaya ve islam’a büyük bir model olur.'(Samuel P. Huntington, Medeniyetler çatışması)

Bir diğeri ise şöyle diyor;

‘1914’ten önceki barış devri, Kraliyet Deniz Kuvvetleri, Sterlin, Pound ve hür ticaret tarafından yavaş yavaş kurulmuştu. Şimdiki devirde ise üstümüze düşen görevin özü, reelpolitik ve ahlâkçılık arasındaki dengede bulunmaktadır.

Geleneksel diplomasi, egemen ulus devletler arasındaki ilişkileri esas alıyor; onların iç durumlarıyla ilgilenmiyordu. Halktan halka temasların baskın olduğu enformasyon çağında ise politika, yavaş yavaş ve titizlikle ahlâkçı ve Wilsoniyen kutba doğru yanaşacaktır ve yanaşmaktadır. Fakat bu, titizlikle yapılmalıdır çünkü böyle bir yol, her zaman akılsızlık riski taşıyacaktır. Askerî gücü, görmezden gelemeyiz; 21. yüzyılda bize hareket hürriyetini, hiçbir şey, adına Yıldız Savaşları desek de demesek de, balistik güdümlü füze savunması kadar veremeyecektir. Ayrıca bir insan hakları politikasına ve onu mutlaka uygulatmaya ihtiyacımız var; çünkü altımızı oyucu riskler aldığımız Mısır’da ve Türkiye’de, hürriyete daha zararlı ve Batı etkisine daha az duyarlı bir İslâmî fundamentalizme karşı siperlere ihtiyacımız var.'(Batı kendisine güvenmelidir- Robert L. Bartley- Medeniyetler Çatışması Vadi yy)

Siyasal İslam’ın planının 21. yy ABD hedefleri ile uyumu çok açık. Bu planın işleyeceği üzerine herhangi bir kuşku duyuracak bir emarede yok bildiğim.

Ülke içinde ki siyasal gerilimin, siyasal aktörler arasında kavganın çok bir etkisinin olacağını da sanmam. Bunun ana nedeni, oluşturulmaya çalışılan muhalefetin ana omurgasının Kürt Siyasalı oluşudur. Düne kadar masada idiler. Görüşmeleri çıkmaza sokanın programatik anlaşmazlıklar olmadığı da basına yansıdığı kadar görülüyor. Sorun kimin daha çok inisiyatif alacağı üzerinedir, kavganın ana nedeni ABD esas partnerliğidir.

Kürt siyasalının sorunu ülke içine taşıyarak çözme şansının da orta vadede işlevsiz olacağı söylenmelidir. Bunun ana nedeni olarak, müstakbel devletin coğrafyasının oluşturulması için epeyce adım atıldığı söylenmelidir. IŞİD Suriye ve birleşik bir Irak devleti olasılığını epeydir ortadan kaldırdı. Belki de tarihsel rolü buydu, bu örgütlenmenin.

Sünni Arap bir partner oluşuyor giderek. Bölgenin diğer etnik grubu Kürtler ise birden fazla siyasal önderliğe sahipler. Ve Barzani bölgenin en etkili güçlerinden biri. Ve bu oluşumun içinde. PKK’nın 90’lı yıllarda bağımsız Kürdistan fikrinden vazgeçmesinin ve Türkiye ile diyalog arama politikasını benimsemesinin ana nedeninin Barzani olduğu hatırlanmalıdır. Aynı etnik yapı içinde iki iktidar odağı yaşayamazdı. Ya Kürtler arasında bir iç savaş yaşanacaktı, ya da başka bir yol.

Bu gidişe muhalefet edebilecek başka etkili bir güç TSK idi. Askerlerin direncinin kırılması uzun sürdü, ama başardılar. Alışageldiğimiz konumundan çok uzaktalar artık. En son İslam Ordusunun bir unsuru oluş bu gerçeğin en belirgin göstergesidir.

Bir diğer güç, eski rejimin ortaya çıkardığı ve etkili bir güce sahip büyük sermaye çevreleridir. En büyüklerden olan Koç topluluğunun son yatırımları ve M. Koç’un cenazesindeki Osmanlı vurgusu bu kesimle sağlam bir işbirliğinin kanıtları. Basından öğrendiğimiz bilgilerle ekonomik getiriden önemli bir pay aldıkları anlaşılıyor. IŞİD petrolünün Barzani aracılığıyla ülkeye girdiği ve Batman Rafinerisinde işlendiği yazılıp çiziliyor. Askeri araç yapımı başka bir alan. Hemen her sermaye kesiminin dahil olduğu inşaatçılığı ise söylemeye bile gerek yok.

Kendimin de dâhil olduğum toplumcu kesim ise kafası en karışık kesim. Tarihlerinin en etkisiz dönemini yaşıyorlar. Çoğunluk itibari ile Kürt siyasalının kuyruğundalar. Geride kalan diğer çoğunluk ise, hala var olduğunu düşündükleri eski devlet yapısından hak alma peşindeler. Bir kısmı da eski rejimi nasıl diriltebiliriz diye düşünüyor. Yeni dönemi değerlendirmeye çalışan insan sayısı çok az. Kısa sürede toparlanacakları yolunda da bir ışık görünmüyor.

Siyasal İslam’ın ve Liderinin ABD ile bir anlaşmazlık yaşadığı haberlerine de değinmeden olmayacak. Bu haberler gerçeğe dayanmazlar bana göre, başka bir algı yaratma amaçlı gibiler. Daha geçen gün NATO olmadan ABD özel kuvvetleri ile Türk özel kuvvetlerinin işbirliğinin ve ABD kuvvetlerinin ülkedeki bulunuşlarını düzenleyen yasanın geçtiğini hatırlamak gerekir. Ayrıca siyasal figürün değişmesi mümkün olabilir. O gider, bu gelir, ama plan işlemeye devam eder. Tarihin başka dönemlerinde başka yerlerde olduğu gibi.

Sıralaya geldiklerim çerçevesinde sormak gerekir; Bu planın işlememesi için sebep var mı?

Bölgede ‘barış’ anlaşılan ABD askeri gücü, dolar ve ‘serbest ticaret’ ile kurulacak gibi duruyor.

Yoksul ve sıradan insanların payına ise düşecek olanın acı, daha fazla sömürü olacağını söylemeye gerek var mı bilmem.

Ta ki yeter diyecekleri güne kadar.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir