Bilmediği, hiç anlamadığı bir konuda işin uzmanıymış pozlar takınarak konuşmak insanı
acınası durumlara düşürüyor. Birileri bu durum karşısında uyarıda bulunup işin gerçeğini anlatmamış olmalarından olsa gerek, bu yanlışlıklara sürekli yenileri ekleniyor. Hiçbir temeli olmayan, gerçeklere dayanmayan ama deyim yerindeyse “ben her şeyden anlarım” havasıyla basın yayın organlarına yapılan bu açıklamalar toplumu yanlış bilgilendirmekte ve yanlış yönlendirmektedir.
TOPLUMU YANILTMADA
USTA’CA YAPILAN AĞAÇ DİKME TAŞIMA İŞLERİ
İstanbul Gezi Parkı’nda bulunan ağaçların kesilerek AVM yapılması girişimi sonrasında ortaya çıkan kitlesel tepkiyi boşa çıkarmak amacıyla iktidar çevreleri, “AVM değil Topçu Kışlası yapacağız açıklaması yaptılar. Ağaç kesimine karşı tepkilerin büyümesi ve Türkiye yüzeyine yaygınlaşması karşısında aynı çevreler bu kez “ağaçlar kesmeyeceğiz taşıyacağız” demeye başladılar. Gezi Parkı ağaçlarının kesilmesini haklı göstermek amacıyla yapılan açıklamaların içinde belleklerde kalanı ise kuşkusuz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dönemimizde 2 milyar 700 milyon ağaç dikmiş bir iktidarız” savı olmuştur. Bu içerikte bir açıklamayı 3. Boğaz Köprüsü’nün temel atma töreninde de yaptı. Konuşmasında; Köprü ve buna bağlı yolların Belgrat Ormanlarına zarar vereceğini söyleyenler olduğuna gönderme yaparak; köprünün çevreye çok az zarar vereceğini, ormandan kesilecek ağaçların bilmem kaç katını dikeceklerini, ayrıca 2 milyar 700 milyon ağaç diktiklerini belirtmiştir. Köprünün temel atma töreni öncesi TV programlarına “uzman” olarak tanıtılarak çıkarılan bir şahıs ise, “Köprü ve yolların ormana zarar vermeyeceğini, geçeceği yerlerde orman olmadığını, oralarda meşe ve gürgenden oluşan baltalık olduğunu belirtmiş ve program sunucusuna dönerek; siz orada 50-100 yaşında anıt çamlar gördünüz mü?” diye konuşmuştur.” Sözünü ettiği ormanın meşe, kayın, gürgen, kestane gibi ağaç türlerinin oluşturduğu karışık orman olduğunu, karışık ormanın en dirençli yapı olduğunu ve biyolojik çeşitlilik yönünden varsıl olduğunu nereden bilsin. Ama bilmese de konuşuyor. Belli ki iktidarın söylemi doğrultusunda konuşarak hizmet yapacak. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ODTÜ Ormanı içinden 8 şeritli yol geçirme girişimi ve buna karşı yükselen tepkiler üzerine; Başbakan ve Melih Gökçek; ağaçların kesilmeyeceği, sökülerek taşınacağı açıklamaları yaptılar. Bu açıklamalar yeterli görülmemiş olacak ki, AKP’li eski bir bakan; “önemli olan hizmettir, ağaçlar sökülür başka bir yere taşınır” açıklamasında bulunmuştur.
En şanslı ülkesi neresidir diye Dünya ölçeğinde bir yarışma yapılsa, Türkiye’nin kazanacağından eminim. Baksanıza, Bir Başbakanı var Boğaz Köprüsü’nün nereye yapılması gerektiğini helikopterden belirleyebiliyor, kimin kaç çocuk doğuracağına karar verebiliyor, ayrıca orman, tarım, hukuk, eğitim vb konularında tam bir uzman. Orman ve Su İşleri Bakanı ise ülkemizin yetiştirdiği bir deha. Afyon’da askeri mühimmat deposundaki patlamada ilk tanıyı o koydu. Samsun’da TOKİ’nin dere yatağına yaptığı konutları su basınca, yanlış yer seçimi olmadığını ilk olarak kendisi anladı Tv. de açıklama yaptı. Kendi Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Eylem Planı(2008-2012) döneminde, yani beş yılda 116 bin hektar(1 milyon 160 bin dekar) ağaçlandırma yapmayı hedeflemiş olmasına karşın, biz 5 yılda 2 milyon 300 bin hektar (23 milyon dekar, başka bir deyişle Trakya kadar) ağaçlandırma yapacağız açıklamasında bulunabilmiştir. Ayrıca ağaçlandırmadaki bu BAŞARILARIYLA! Dünya’da üçüncü olduklarını belirtmişlerdir. 1988 yılında 119 bin hektar (1 milyon 190 bin dekar) ağaçlandırma yapmış olan bir ormancılık örgütünün kendi döneminde yılda 20-25 bin hektara düştüğü gerçeğini nasıl açıklayacaktır. Rakamlar ortadayken, durum halk tarafından anlaşılmasın diye mi dünya üçüncüsü olmaktan söz edilmektedir?
İşin şakası bir yana içinde bulunduğumuz bilgisizlik ve yanıltma ortamına üzülsek mi, öfkelensek mi? Belki her ikisi de.. Bilmediği, hiç anlamadığı bir konuda işin uzmanıymış pozlar takınarak konuşmak insanı acınası durumlara düşürüyor. Birileri bu durum karşısında uyarıda bulunup işin gerçeğini anlatmamış olmalarından olsa gerek, bu yanlışlıklara sürekli yenileri ekleniyor. Hiçbir temeli olmayan, gerçeklere dayanmayan ama deyim yerindeyse “ben her şeyden anlarım” havasıyla basın yayın organlarına yapılan bu açıklamalar toplumu yanlış bilgilendirmekte ve yanlış yönlendirmektedir. Yeri gelmişken belirtelim ki, kimi açıklamaların bilgisizlikte değil, toplumu yanlış yönlendirmeye yönelik olduğu gayet iyi bilinmektedir. Üstelik de kavram kargaşası yaratılmaktadır. Üzülerek belirtelim ki, bilgi üretmek, bilim yapmak ve topluma bilimsel bilgiler vermekle yükümlü olan 100’ün üzerindeki üniversiteden ses çıkmamaktadır. Kavram kargaşasına açıklık getirmek ve bilerek veya bilmeyerek yapılan kimi yanlışlıklara işaret etmek bir anlamda görev oldu. Önce Ağaç mı, Fidan mı? Konusunu ele alalım. Her düzeyden yetkililerin ağaç diktik diye öğünmelerini bir yana bırakacak olursak, Ağaçla fidanın arasındaki farkı bilmedikleri ve birbirine karıştırdıkları anlaşılmaktadır.
Ağaç: Boyu 5 metre, göğüs çapı 10 santime ulaşabilen, bir tek ana gövde ile dalları ve yaprakları olan, her yıl çap ve boy büyümesi yapabilen çok yıllık odunsu bitkilerdir.
Ağaççık: Ağaç boyutlarından daha küçük, birden fazla gövde yapısına sahip çok yıllık odunsu bitkilerdir.
Fidan: Tohum veya sürgünle yetişmiş/yetiştirilmiş ağaç, ağaççıkların genç bireyleridir.
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere bazı bitkiler biyolojik yapıları gereği zaten ağaç niteliği kazanamayacaktır. Ağaç tohumu veya sürgünlerinden üretilen fidanlar ise dikildikten 10-15 yıl sonra ağaç boyutlarına gelebilecektir. Fidanın tutması ve büyüyüp ağaç boyutlarına gelebilmesi; toprak yapısı ve ekolojik koşulların elverişli olması, tekniğine uygun biçimde ve zamanda dikilmesi, bakımının yapılması ve koruma önlemlerinin alınması ile olanaklıdır. Belirtmekte yarar var bu süre toprak ve iklim koşullarına göre daha da uzayabilir.
AĞAÇ VE TAŞINMASI
Ağaç ve yararları konusunda söz söyleyecek değilim. Çünkü yurttaşlarımızın çok büyük bir çoğunluğu ağacın önemini, yaşamımız için işlevlerini iyi bilmektedir. Siyasi iktidar ve belediyelerde ise ağaç konusunda bambaşka bir algının egemen olduğunu düşünmekteyim. Ağaç veya ağaç topluluğu görüldüğünde oraya ticari bir yatırım akıllarına gelebilmektedir. Öte yandan kent içinde basit bir çalışma yapılacağı zaman bile hemen ağaçları kesme yoluna başvurmaktadır. Ağaç konusundaki bu acımasızlığın ve bilgisizliğin toplum tarafından görüldüğü ve haklı olarak buna karşı tepki gösterildiği durumlarda ise iktidar gücünün gösterildiğine tanık oluyoruz. Öte yandan ise fidan/ağaç dikimi, kesimi konularında uyduruk şeyler söylenmekte ve bunlara inanmamız istenmektedir. Onların gözünde ağaç sokaktaki aydınlatma direğinden farksızdır. Aydınlatma direği nasıl sökülüp atılıyor ve yenisi dikiliyorsa ağaç da ona benzer bir nesne. Kesip atarım, gerekirse yenisini dikerim rahatlığı içendeler. Kentlerde sokak ve bulvar ağaçlandırmalarında toprak ve iklim koşullarına uygunluk başka bir deyişle, dikim yapılacak yerin toprak, iklim, alt yapı tesisi, trafik durumu vb. gözetilmediğinden sorunların çıkmasına yol açılmaktadır. Sorumsuzca kesilen ağaç 30-40 yaşına gelmiş, belirli boy ve çapa ulaşmış, kök yapısı oluşturmuş, çevresiyle etkileşimi olan canlı bir varlıktır. Gölgesi, güzelliği ve öteki işlevleriyle o kentin önemli bir bileşeni ve toplumun ortak varlığı olmuştur. Kesildikten sonra yerine dikilecek fidanın aynı işlevi görebilmesi için 30-40 yılın geçmesi gerekecektir. Bu kadar süre geçse bile büyüyüp ağaç boyutlarına gelebilmesinin garantisi yoktur. O nedenle biz ağacı kesiyoruz ama onun iki katı kadar dikiyoruz savları yutturmacadır. Bir parkta veya bir sokakta kesilen ağaçların karşılığı olarak başka bir parka veya sokağa ağaç dikiyoruz diye savunma yapılması anlaşılır gibi değildir. Bu anlayışın; Marmara Denizi’ni kirletiyoruz ama Karadeniz’i temizliyoruz savından farkı yoktur. Gezi Parkı ve oradaki ağaçların kesilmesi girişimi bunun tipik örneğini oluşturmaktadır. Aralarında 100 yaşının üzerindeki ağaçlarında bulunduğu insanların temiz bir hava alıp dinlenme fırsatı bulabildiği İstanbul’un bu küçük yeşil adası kolaylıkla gözden çıkarılıp yerine AVM yapılarak ticarete açılmak istenmiştir. Gelen tepkiler üzerine; biz oradan ağaç kesmeyeceğiz, başka yere taşıyacağız dediler. Gezi Direnişi’nin iktidarı sarsması sonrasında ise kesip sökmekten söz edenler parka 63 tane daha ağaç diktiklerini duyurdular. Ama parka girişi engellediler. Madem bu kadar ağaç dikilecek boş alan vardı da bu güne değin neden dikmediniz, aklınız başınıza yeni mi geldi diye sorulmaz mı?
FİDAN VEYA AĞAÇ DİKİMİ
Başbakan ve bazı yetkililer son zamanlarda açıklamalarında; iktidara geldiğimizden bu yana 2 milyar 700 milyon ağaç diktik diyerek böbürleniyorlar. Ne demeli böbürlenmek herkesin hakkı. Ama ortada böbürlenecek bir durum olup olmadığına bakalım. Siyasi iktidar 2005 yılında, Türkiye’deki 116 orman fidanlığından 39 tanesini kapatma ve satma kararı aldı. Bu işlemi Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği yargıya taşıdı. Yargılama sürerken 6 fidanlık satıldı. Bunlardan birisi de Ankara’daki Söğütözü Fidanlığıdır. Bu fidanlık 1960 yılında Atatürk Orman Çitliği’nden fidan yetiştirilmek amacıyla satın alınmıştı. Fidanlık Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB) ne satıldı. Yargı 39 fidanlığın kapatılması ve satılması işlemini iptal etti ve karar onaylandı. Ancak bu arada 6 fidanlık satılmış oldu, 33 fidanlık ise işlevsiz kılındı. Ankara’da Söğütözü Fidanlığı’nın bitişiğinde bulunan ve yıllardır halkın yeşil bir ortam olarak yararlandığı mesire yeri de halka kapatıldı.
2 milyar 700 milyon olarak ifade edilen rakam; ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları, belediyelerin park ve yol ağaçlandırmaları, karayolu ağaçlandırmaları, okul ve hastane bahçelerindeki dikimler ile bayramlarda dağıtılan fidanların tümünü ifade etmektedir. Dağıtılan fidanların dikilip dikilmediği, dikildiyse nereye ve ne şekilde dikildiği belirsizdir. Ağaçlandırma amacıyla dikilen fidanların ise % kaçının tuttuğu da aynı biçimde belirsizdir. Tutan fidanların ağaç boyutlarına gelebilmesi için en az 10-15 yıl beklenmesi gerektiği, kesilmiş olan ağaçların yerine dikilenler için ise 30-40 yıl beklenmesi gerektiği akıldan uzak tutulmamalıdır. Belediyelerin boylu fidan veya ağaç olarak adlandırılabilecek bitkilerin dikimi ise başka bir sorun alanıdır. Büyük paralar ödenerek yurt dışından getirilen bu bitkilerin genetik kirlenme ve hastalık taşıma riski taşımaları bir yana koşulların elverişli olmaması ve dikim kusurları nedeniyle büyük oranda kurudukları görülmüştür. Bu yüzden kuruyanların yerine bir daha, bir daha dikim yapıldığı saptanmış bir durumdur. Onun için diyoruz ki, bilmem şu kadar fidan/ağaç dikilmesi değil, kaç tanesinin tuttuğu ve büyüdüğü önem taşımaktadır.
AĞAÇLAR TAŞINIR MI?
Ağaçların kesilmesi karşısında halkın tepkisinin ortaya çıkması ve giderek artması karşında; kesmeyeceğiz, taşıyacağız söylemine başvurulduğuna tanık oluyoruz. Ağaçlar sökülerek başka bir yere dikilebilir mi? Koşullar yerine getirilir ve tekniğine uygun yapılırsa evet. Ağaçların sökülerek başka bir yere dikilmesi konusuna dikkat etmek gerekiyor. İğne yapraklı veya açık tohumlu ağaç türleri olarak adlandırılan çam, sedir, ladin, göknar vb. ağaç türlerinin vejetasyon (büyüme başlangıcı) başlamadan önce, köklerine zarar vermeyecek biçimde sökülerek başka bir yere dikilmesi olanaklıdır. Büyüme başlangıcı bölgelere göre değişiklik göstereceği için şubat-nisan ayları bu süreye denk gelebilir. Geniş yapraklı veya kapalı tohumlu ağaç türleri için ise sonbahar ile ilkbahar arasında(kasım, aralık-mart, nisan arasında) büyüme başlangıcına değin olan sürede köklerine zarar vermeden sökülüp başka bir yere dikilebilir. Atkestanesi, kızılağaç, kavak, ceviz, çınar, huş, meşe, kayın ve üvez türlerinin erken ilkbaharda taşınması daha uygundur. Sökülmesine karar verilen ağaçların 1-2 yıl öncesinden kök çevresinin açılarak kılcal kök vermesi teşvik edilirse dikimden sonra tutması olasılığı artar. Ağaç sökülürken ana ve ince köklere zarar verilmeden sökülmesi, kılcal kökler üzerindeki toprağın korunması gerekir. Köklerin zarar görmeden sökülmesindeki başarıya göre değişmekle birlikte ağaç dallarında budama yapılması yani dal ve yaprak miktarının azaltılması gerekir. Bu işlem ağacın türüne ve büyüklüğüne göre değişiklik gösterir. Ağacın yeni yerinde tutması söküm gibi taşıma koşullarına da özen gösterilmesini gerektirir. Kısaca özetleyecek olursak ağaçların tekniğin uygun olarak sökülmesi, gerektiği kadar dalın kesilmesi, dikileceği yere taşınarak dikilmesi uzmanların denetiminde yapılmasını zorunlu kılar.
Başbakan, bakan, belediye başkanı gibi yetkililerin açıklamalarına bakıldığında sürekli olarak ağaçların taşınacağı belirtilmektedir. Konuşmalarına göre 12 ay, 365 gün ağaç sökülüp taşınabilir ve dikilebilir. Ankara Büyükşehir Belediyesi 7-8 yıl önce Dışkapı-Samsun Yolu kavşağında bulunan yaşlı bir çınarı, altgeçit çalışması nedeniyle söküp yakın bir yere dikmişti. Gelen tepkiler üzerine kesmekten vazgeçip taşıyorum diye kamuoyunu ikna etme yoluna başvurmuştu. Söküm zamanı uygun olmadığı için tutmayacağı zaten belliydi. Fatih Köprüsü ile Ziraat Fakültesi arasında kalan yere dikilen bu çınar önce kurudu, sonra boyandı şimdi ise belirtisi bile kalmadı. Bu durum ya konunun hiç bilinmediğini ya da kamuoyunu yanlış yönlendirmek istendiğini gösterir. Haziran, temmuz, ağustos, eylül aylarında taşıyacağız denilerek ağaçların söküldüğüne tanık olmaktayız. Bu kamuoyunu yanlış yönlendirmenin ötesinde savurganlık örneğidir. Tutmayacağını bile bile ağacın sökülmesi, taşınması, yeni yerine dikilmesi fazladan para harcanması anlamına gelir.
ORMAN VE AĞAÇ
Orman deyince ağaç, ağaççık, otsu bitkiler, yosun, mantar, mikro organizmalar, böcek ve hayvan gibi canlı varlıklarla cansız varlıkların oluşturduğu; kendine özgü toprak yapısı ve ortam oluşturan, sürekli değişen ve kendini yenileyen bir ekosistem anlıyoruz. Ormanın canlılar ve insanlık için işlevlerini ve önemini saymaya gerek duymuyorum. Bunun yeterince bilindiğini düşünüyorum. Belgrat Ormanı olarak bildiğimiz ormanın İstanbul için, temiz hava, oksijen, güzellik, su kaynaklarının güvencesi olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Durum böyleyken 3.Boğaz Köprüsü bu ormanı bölerek ve binlerce hektar büyüklüğündeki orman parçasını yok ederek gerçekleştirilecek. Ormanlar demiryolu, karayolu, perde, kanal gibi yapay unsurlarla bölündüğünde, ekosistemin bir parçası olan hayvanların yaşama ve barınmasını kısıtlar, toprak içindeki su düzenini bozar, ormanın yağış ve rüzgardan zarar görmesini kolaylaştırır. Kısaca söyleyecek olursak köprüye bağlı yolların yapılmasıyla yalnızca ağaç kesimi nedeniyle zarar verilmiş olmaz, belki bundan daha tehlikeli olanı orman ekosisteminin bozulmasıdır. Nedendir bilinmez yetkililer bu uygulamayı önemsiz bir ağaç kesimi işlemiymiş gibi gösterme çabası içindeler. Ağaç kesimiyle birlikte kuşların, böceklerin, mantarların, hayvanların da içinde yer aldığı binlerce yılda oluşmuş ekosistem yok edilmektedir. Ormandan kesilen ağaçların karşılığı olarak başka bir alana, daha fazla sayıda fidan/ağaç dikildiğinde yok edilen ormanın işlevini yerine getirildiği savı safsatadır, ormanı bilmemektir. Dikilen fidanlar orman oluşturmak üzere dikilmiş olsa bile, orman oluşturabilmesi için en azından 50 yıllık bir süre geçmesi gerekecek. Üstelik dikeceğiniz fidanların büyüyüp orman oluşturmasının bir garantisi de yoktur. Ormanı yok ederek oradaki ağaçların 10 katı sayıda ağaç dikilince onlar büyüyüp ağaç olur, oraya ağaçlık denir ama ormanın işlevini yerine getiremez.
İstanbul’dan sonra bu günlerde Ankara ve ODTÜ Ormanı yeni bir saldırı girişimine tanık oluyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafında Anadolu Bulvarı’nı Konya Yolu’na bağlayacağı belirtilen 8 şeritli yol yapılması gündemde. 1957 yılında Türkiye Ormancılar Derneği Tarafından projesi hazırlanan ODTÜ öğrencileri, çalışanları, öğretim üyelerinin elleriyle fidan dikerek oluşturulan; proje adıyla Atatürk Ormanı, bilinen adıyla ODTÜ ormanı hedef alınmış durumda. Bu orman ağırlıkla karaçam, az sayıda sarıçam, dişbudak, karaağaç ve ahlat gibi ağaç türlerinden oluşmuş. Orman ekosistem yapısı kazanmış durumda. Kendine özgü kuş, böcek ve hayvan türleri bulunmakta, orman kendini yenileme yeteneğinin göstergesi sayılan tohumdan gençlik oluşturduğu, kendine özgü toprak yapısı kazandığı gözlenmektedir. Karasal iklim koşullarının egemen olduğu bozkır ortamında böylesi orman yapısı oluşmuş olması değerini bilenler için çok önemlidir. Bu ormanda yol vb. yapılar yapmak düşünülemeyeceği gibi en etkin biçimde korunması gerekir. Belediyenin bu girişimine karşı tepki gösteren halka, OTDÜ öğrencisi ve hocalarına teşekkür etmek gerekirken baskı uygulamak ve karalama yapmak akılla bağdaşmaz. Bu satırların yazıldığı sırada bir TV programında ODTÜ Rektörü konuya ilişkin açıklamalar yapmakta iken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı telefonla bağlanarak; <Biliyorsunuz ODTÜ binaları kaçak, ormandan zarar gören her ağaca karşılık yaşları 10-15 den az olmamak üzere 10 katı sayıda ağacı göstereceğiniz bir alana dikeceğim> dedi.
Bu telefon konuşması Başbakan, bakan ve Belediye Başkanı’nın orman ve ağaca bakışını özetliyor ve yukarıdaki açıklamalarımızın ne denli isabetli olduğu kanıtlanmış oluyor. Ormanın bir ekosistem olduğu, ağacın bu sistemin bir bileşeni olduğu akla bile getirilmiyor. Yok edilen bir ormanın karşılığı olarak başka bir yere ağaç dikince ortaya çıkan zarar karşılanmış sayılıyor. Üstelik ODTÜ Ormanı’nda yok edilen karaçam, sarıçam, dişbudak, karaağaç ve ahlat iken, belediyenin yurtdışından getireceği yabancı türler Londra çınarı, yalancı akasya, atkestanesi vb. türler. Yabancı ağaç türleri Türkiye’ye dışarıdan getirildiği için orman oluşturmuyor. Bu türler park bahçe ve yol ağaçlandırılmasında kullanılıyor. Bunlar büyümüş olsalar bile orman oluşturmayacak, yalnızca ağaç topluluğu olabilecektir. İşin başka bir boyutu ise, Belediyenin büyük paralar ödeyerek yurtdışından (Almanya, İtalya) getirerek Ankara’da diktiği/diktirdiği ağaçların büyük çoğunluğu kurumuştur. Kurumalar Ankara’nın ekolojik koşullarına uygun olmayan tür seçiminden, tekniğine uygun dikilmediğinden ve taşıma ve saklama koşullarının kötü olmasından ileri gelmiştir. Merak edenler Konya Yolu, Eskişehir Yolu, Dögol Bulvarı, Turan Güneş Bulvarı üzerine yapılmış olan dikimlere bakabilirler. Ağacı, parkı para kazanma aracı olarak gördüklerinden ağacın kuruması, kesilmesi umurlarında değil. Ankara’nın simge anıtı ve büyük ağaçlarıyla, sıcak havalarda insanların sığınabildiği ilk ve tek yer olduğundan her gün dolup taşan GÜVENPARK; parça parça yapılıp yok ediliyor. Parkın güneyi 10’larca otobüs, midibüs ve taksinin park ettiği açık hava karakoluna dönüştürüldü. Hem de parkın içindeki çocukların salıncak, kaydırakları sökülerek. Bu dönemde kuruyan ağaçlar ise işin cabası. Tatlı su gölünü kurutup karşılığında küçük havuzlar yapayım demekten farksız bir öneri.
OLUP BİTENLER RASTLANTI MI?
Olup biten olaylara bakınca 10 yıldır siyasi iktidarın orman, göl, deniz. Sulak alan, mera, tarım alanı gibi varlıklarımıza aynı yaklaşımı sergilediğini görüyoruz. Para kazanmak, sermaye için kolay, ucuz arsa bulmak söz konusu ise doğal varlıkların korunması değil kazanç yeğlenmektedir. Kısaca doğal varlıklarımızın sermayenin kullanımına açılması önündeki hukuksal engeller bir bir ortadan kaldırılıyor. Bu iktidar kapitalist düzende karı ençoklamak anlayışını yerine getirmek için var gücüyle çalışıyor, Zaten kapitalizm olarak adlandırılan sistem emek ve doğanın sömürüsünü temel alır. Ormana, ağaca sahip çıkanları, ağaca sarılarak kesilmesine engel olmaya çalışanları Usta’nın polisleri düşman olarak görüyor, cop ve biber gazıyla saldırıyor, gözünü orman dikenleri ise seyrediyor. Bunlar doğal alanların tümünü para kazanılacak, sermayenin istemlerini karşılayacak meta olarak görmektedir. Dikkat edilirse ormanların, doğanın, meraların yıkımına yol açan hukuksal düzenlemelere ve girişimlere karşı sermaye çevrelerinden eleştiri veya yakınma gelmemektedir. Kamu varlıklarını ve doğal alanlarımızı özelleştirmek için her türlü hukuksal düzenlemeyi gündeme getiren bu iktidarın yaptıklarına şaşırmıyor tepki duyuyorum.
Ahmet Demirtaş